HZ. MEVLANA'NIN HAYATI
Hz. Mevlana, 30 Eylül 1207 tarihinde, bugün Afganistan sınırları içerisinde kalan Horasan’ın Belh şehrinde doğmuştur. Babası, "Bilginler Sultanı" unvanıyla anılan Bahaeddin Veled'dir.
Kaynaklara göre, Bahaeddin Veled, anne tarafından Hz. Hüseyin’e, baba tarafından ise Hz. Ebubekir’e nispet edilmektedir. Bahaeddin Veled, ünlü bir vaiz olup, Yunan filozoflarının tesiri altında kalanları terk ederdi. Allah yolunun en iyi yol olduğunu, dine yeni ve değişik şeyler katılmasının yanlışlığını savunurdu. Bu nedenle, devrinin ilim adamlarından Fahreddin Razi ve onun tesirinde kalan Harzemşah’ın tepkisini çekmişti. Bu ve benzeri siyasi nedenlerin yanı sıra, Moğol işgali tehlikesi nedeniyle Bahaeddin Veled, Belh’ten ayrılmak zorunda kaldı.
Ailesiyle birlikte önce Bağdat ve Küfe yoluyla hacca gitti. Dönüşte ise Şam, Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde ve Karaman'a ulaştı. Mevlana, 1225 yılında Karaman’da Şerafettin Lala'nın kızı Gevher Hatun ile evlendi. Bu evlilikten Sultan Veled ve Alaaddin Çelebi adında iki oğlu dünyaya geldi. Gevher Hatun’un vefatının ardından Mevlana, Kerrah Hatun ile evlendi. Bu evlilikten de Muzaffereddün ve Emir Alim Çelebi adında iki oğlu ve Melike isimli bir kızı oldu.
Bu dönemde Anadolu'nun büyük bir kısmı, Selçuklu hükümdarlığının idaresi altındaydı. Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat, Mevlana'nın Karaman'da bulunan babası ve ailesini, Konya'ya yerleşmek üzere davet etti. Konya, Selçuklu Devleti’nin başşehri olup, sanat eserleri, ilim adamları ve sanatkârlarıyla tanınıyordu. Mevlana’nın ailesi büyük bir şölenle karşılandı. Ancak Bahaeddin Veled, 1231 yılında vefat etti.
Hz. Mevlana, Konya ve Anadolu hakkında şu sözleri söylemiştir: "Yüce Yaradan’ın, Anadolu halkı üzerinde büyük bir lütfu vardır. Sıddık-ı Ekber (Hz. Ebubekir)’in duası ile de bu halk, bütün Müslümanların en bağışlanmaya değer olanıdır. En iyi ülke Anadolu’dur. Allah bize her hoş lütufta bulundu. Bizi Horasan’dan Anadolu’ya taşıdı. Bizden sonra gelecek olanlara da böyle bir yer verdi. Onlar da irfan, bilgi dünyasının sıra dışı bilginlerinin can yoldaşı olsun."
Hz. Mevlana, hayatında bazen incitilmiş, ancak kimseye hırçın, kaba ya da aşağılayıcı bir tutum sergilememiştir. Herkese karşı alçak gönüllü ve sevecen bir tavır sergilemiş, hakkı savunurken ise coşkulu olmuştur. Benlik, iddia, büyüklük taslama ve "ben bilirim" gibi vasıflar onda hiç görülmemiştir. Etrafına her zaman açık olmuş, en uzak görünenleri bile yakın etmiştir. Yaratılışı itibarıyla son derece nazik, narin, şefkatli ve bir anne gibi kucaklayıcı bir karaktere sahip olmuştur.
Eski bir deyimle, "Asrının Müceddidi" (döneminin yenileyicisi) ve yol göstericisi olarak anılan Hz. Mevlana, olağanüstü meziyetlere sahip bir insandı. Bu özelliğini, Divan-ı Kebir ve Mesnevi adlı eserlerinde, aile içindeki münasebetlerinde, dostlarına yazdığı mektuplarında ve onlara karşı davranışlarında görmek mümkündür.
Hz. Mevlana’ya ilk irşat kapısını açan, babası Bahaeddin Veled Hazretleri olmuştur. Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat, Bahaeddin Veled’i şöyle methetmiştir: "Heybetinde gönlüm tir tir titriyor, yüzüne bakmaktan çekiniyorum. Gençliğim ve dinim artıyor. Bu dünya benden korkarken çekinirken, ben ondan korkuyorum. Allah’ım, bu ne hal? Şuna inandım ki o, bu cihanda eşi bulunmayan bir Allah dostudur."
İşte Hz. Mevlana, böyle bir Allah dostu ve gönül sultanının oğludur. Hz. Mevlana, 17 Aralık 1273'te Konya'da Hakk'ın rahmetine kavuştu. Ölüm gününü, “yeniden doğum günü” olarak kabul ediyordu. Bu nedenle ölüm gününe Şeb-i Arus (düğün gecesi) diyordu. Dostlarına, ölümünün ardından ağlamamalarını vasiyet etmiştir. “Mezarım yerde değil, ariflerin gönlündedir” diyerek vefatından sonra bile manevî varlığının süreceğine işaret etmiştir.
Hz. Mevlana’nın cenaze namazında, her dinden din adamı saf tutarak onun yüceliğini kabul etmiştir. Her yıl 17 Aralık'ta Konya’da, Şeb-i Arus törenleri düzenlenmektedir.