I. BÖLÜM
Hz.Ayşe’nin -Allah ondan razı olsun- Mz.Mustafa (s.a.v)ya
“Bugün yağmur yağdı; sen mezarlığa gittiğin halde, niçin elbisen ıslak değil?” diye sorması hakkındadır.
Hz.Mustafa (s.a.v) bir gün dostlarından birinin cenazesiyle ve dostlarla mezarlığa gitti.
Onun mezarına toprak doldurdu, tohumunu yer altında diriltti.
Bu ağaçlar, toprak altındaki insanlara benzerler. Ellerini topraktan çıkarıp.
Halka doğru yüz türlü işaretlerde bulunurlar; kulağı olana söz söyleyip nasihatler ederler.
Yeşil dilleri ve uzun kollarıyla toprağın içindeki sırları anlatırlarken tavus haline gelmişlerdir.
Allah, onları kış vakti hapsetmişse de, baharda o kargaları tavuş kuşu haline getirir.
Kışın onlara ölüm vermişse de baharda yine diriltip yapraklandırır, çiçeklendirir.
Münkirler derler ki: “Eskiden beri olagelmiş bir şey. Neden bunu kerem sahibi Allah’a isnad edelim?” (Allah yapmış gibi gösterelim)
Onların (münkirlerin) körlüğüne rağmen, Allah, dostların gönüllerinde bağlar, bahçeler bitirmiştir.
Gönülde koku saçan her gül, küllün (Allah’ın) sırlarından haberler söyler.
Onların kokusu, münkirlerin inkârına rağmen (şüpheye imansızlık) perdesini yırtarak, dünyanın etrafında döner de dönerler.
Münkirler, o gönül kokusuna karşı karaböcek gibidirler. (Güzel kokan gönül kokusundan nefret ederler) dayanamazlar. Yahut davul sesine tahammül edemeyen beyni zayıf kimseye benzerler.
O, münkirler, kendilerini işe güce batmış ve meşgul bir halde gösterirler. Şimşek parıltısından gözlerini yumarlar.
(Hakikati görmekten) gözlerini yumarlarsa da, onların bulundukları makamdaki göz, zaten göz değildir ki. Göz odur ki bir sığınak görsün.
(Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerimde şöyle buyuruyor:
“Biz nice cinlerle nice insanları Cehennem için yarattık. Onların kalpleri vardır, anlamazlar; gözleri vardır, onunla (hakikati ve delilleri) görmezler...” A’raf, 179
KONUYU BİRAZ AÇALIM
Hz.Muhammed (s.a.v) bir gün dostlarından birinin cenazesine gitti. Mezarına toprak attı. Toprak altına saklanan mâneviyat tanesine yeniden hayat bulma imkanı bahşetti.
Toprakta ve ağaçlarda ilâhi sırlar gizlidir. Ağaçlardaki her hayat hamlesi o büyük sırdan (Allah’ın sırlarından) bir haberdir. Görebilenler için, ağaç dalları toprak altına giren insanların, duâ için semâya açılan kolları ve elleridir. Bu dallar, insanlara, âhiret aleminden selâm verirler. Her dal uzayan bir el, her yaprak yeşil bir dildir. Bunlar, vücut tohumunun kabir içine atılışından sonra, yeşerip filiz salan bir manevi ağacın nasıl yepyeni bir bahar için hazırlandığını anlatırlar.
Ağaçlar, ilâhi kudretin bir mevsim değiştirerek kara kargaları nasıl şâhane tavuslar haline koyabileceğini hatırlatır.
İnanmayan, tabiatın hakiki söyleyişlerini, bilmemekten duymamaktan doğan bir karanlık içinde.
Derler ki: Bunlar tabiat hadiseleridir, Dünyanın güneşin etrafında dönmesinden meydana gelen mevsimlerin eseridir.
Bütün bu olanları neden Allah yapıyor sanmalı? Böyle diyenler kâinatı ibret gözüyle göremeyen; yaratılmışların yükselen sesini gönül kulağıyla duyamayan, onlardan yükselen ilâhi râyihadan koku alamayan talihsizlerdir.
Şükürler olsun ki Hz.Muhammed (s.a.v) ve veliler bize Allah’ın hakikâtinden ve onun irfan bahçelerinden nağmeler, sessel ve güzel kokular getirmişlerdir. Bu yüzdendir ki insan gönlüne güzel koku veren her gül bize Allah’tan sırlar veriyor.
Hz.Yunus’un:
Salınır Tûba dalları,
Kur’an okur hem dilleri,
Cennet bağının gülleri,
Kokar Allah deyu deyu.
Söyleyişindeki gibi bahar güllerinin güzel kokusunda Allah’ı koklayabilmenin saâdetini tattırıyor.
Hz.Mevlânâ
Mesnevi-2012-2026 Beyitler.