HZ. ADEM VE MELEKLER ARASINDAKİ ÜLFET HAKKINDA
Melekler, Adem’e diyordu ki: “Bizim bundan evvel de (seninle) ülfetimiz (İlgimiz) vardı.
Hizmet ve ibadet tohumunu yer yüzüne ekiyorduk. Yeryüzüne olan bu meylimize bu alakamıza da şaşıp kalıyorduk.
Gökyüzünde yaratıldığımız halde, yeryüzü ile bu alakamız nedendir?
Biz nurlarız, karanlıklarla ülfetimiz neden? Nur zulmetlerle yaşayabilir mi?
Ey Adem, bu ülfet (meğer) senin kokundanmış, zira yeryüzü senin cismini enine boyuna dokumuştur.
Senin topraktan olan vücudunu yeryüzünde dokudular. (amma bu) pak ve temiz olan nurun o toprak vücutta bulundu.
Şimdi canlarımızın senin ruhundan aldığı bu nur bundan çok önceleri cisminin yoğrulduğu topraktan parlıyordu.
Yeryüzünde idik ama o topraktan gafil idik, orada gömülü olan hazineden haberdar değildik.
Allah da bizlere yeryüzünden göklere sefer etmeyi emredince bu yurt değiştirme bizlere acı geldi.
O yüzden Allah’a deliller getirerek: “Ya Rabbi! Bizim yerimize kim gelecek? (Halbuki biz seni tasdik ve tesbih edenlerdeniz)
Bu tesbih ve tasdiklerimizin nurunu dedikodulara satar mısın?” (kan dökücü ve fesatlık yapan Adem’e bizi tercih eder misin?) dedik.
Hakk’ın hükmü bizim için rahmet döşeğini döşedi ve dedi ki: “Ey meleklerim, rahatça bildiğiniz gibi söyleyin!
Biricik evlatların babalarına çekinmeden söyledikleri gibi söyleyin.
Gerçi bu sözler yakışıksız düşerse de “Rahmetim gazabımı örtmüştür.
Ey melekler, rahmetimin bu üstünlüğünü göstermek için, sizin gönlünüze şüphe şaşkınlık koydum.
Tâ ki sen söyleyesin ve ben sana kızmayayım, böylece de benim yumuşaklığımı inkâr eden kimseler de tek kelime söyleyemesinler.
Her nefeste bizim hilmimizden yüzlerce ana baba doğar ve yokluğa dalıp kaybolur.
O, ana ve babaların hilmi (ve şefkati) bizim hilim (ve şefkat) denizimizin köpüğüdür; köpük gelir geçer fakat deniz bâkidir” dedi.
KONUNUN KISA AÇIKLAMASI
Melekler Hz. Adem’e şöyle dedi: “Bizim seninle ilgimiz (ülfetimiz) şimdi anlıyoruz ki çok eskiden başlamış.
Biz semaviler olduğumuz halde yeryüzüne hizmet, ibadet, taat tohumları ekiyorduk. O zamanlar kendi kendimize “Bizler, nur alemine ait ışıklar olduğumuz halde bu yeryüzü karanlığında işimiz nedir?” diye soruyorduk.
Şimdi anlıyoruz ki Ey Adem! Bizler gökten yere iniş, çıkışta senin kumaşının ipliklerini işleyip dokuyormuşuz; senin topraktan vücuduna ilahi nurur mücevher kutusu olmak yolunda bir kıvam veriyormuşuz.
Sen yaratılmadan evvel bize Hak’tan bir sefer emri geldi. Bu bir mekan ve makam değiştirme emriydi. İlk anda ruhumuzda bir sızı duyduk. Sanki senin yaratılacağın topraktan ayrılmak istemiyorduk. “Ya Rabbi! (diye sızlandık) bizim yerimize bu aleme kimi göndereceksin? Biz burada senin ilahi adını anıyor seni tesbih ve tasdik ediyorduk. Şimdi bizim yerimize bu topraklara fesat saçacak olan Adem’i mi getireceksin?
Allah, bizim bu itirazımızı o ilahi merhametiyle karşıladı ve “Meleklerim! Bütün ıstırabınızı söyleyin. Nasıl ana babalarının biricik ve kıymetli çocukları onlara her dilediklerini söyler ve ne söyleseler ana babalarına hoş gelir, çocuklarına hep şefkât merhamet ve kolaylık gösterirlerse siz de öyle söyleyin ve aklınıza getirmeyin ki söyleyecekleriniz bizim katımızda bir celâl ve gazap sebebi olacaktır. Çünki bilirsiniz ki bizim rahmetimiz, hiddetimize galiptir.
Bizim yumuşaklığımız yarattıklarımıza karşı sevgimiz o ölçüdedir ki, yüzlerce ana baba şefkati parıldar.
Ana babaların ve bütün candan sevenlerin gönüllerinin titreyişi bizim sevgimizin, rahmet ve şefkatimiz deryasının dalgalanmasından meydana gelen beyaz köpüklerin birer damlası, birer kabarcığı ölçüsündedir. Rüzgar vuruş, dalgalar siner, köpükler biter fakat bizim sevgimiz ve rahmetimiz tükenmez.
Hz. Mevlana
Mesnevi
2659-2676. Beyitler