Allah, Adem’e üç arşın boy verdiği halde levhlerde (olmuş ve olacak her şeyin yazılı olduğu kitap, Levh-i mahfuz) ve ruhlarda olanı ona göstermiştir. Hz.Adem ezelden ebede kadar ne olmuş ve ne olacaksa Allah’ın kendisine öğretti Alleme’l-es-mayı meleklere öğretti.
Öyle ki melekler onun talimiyle kendilerinden geçtiler ve Hakk-ı tesbih etmeleri sebebiyle daha fazla kutsiyet kazandılar.
Adem’in (öğretisi sebebiyle) nail oldukları fütuhata, (ilimlerin fethine) göklerde iken bile erişememişlerdir.
Adem’in pâk ruhunun genişliğine, sonsuzluğuna nispet yedi kat gökler bile dardı.
Hz.Peygamber dedi ki: “Allah ben, yücelere, aşağılara yere göke, hatta arşa sığmam, ey aziz bunu iyice bil!
Fakat ne şâyan-ı hayret şeyki inanan kişilerin kalbine sığarım; beni arayacak olursan bu gönüllerde ara buyurdu.
Cenâb-ı Hak buyurdu ki “Ey haramdan, şüpheli şeylerden sakınan! (has) kullarımın arasına gir ki bu suretle beni görme cennetine erişesin” (Fecr: 27-30)
Arş, bile o nuruyla o genişliği ve azametiyle Âdem’i görünce yerinden kalktı.
Arşın sonsuz bir büyüklüğü var, fakat mânâya karşı suret nedir ki?
KONUNUN KISA AÇIKLAMASI
Allah, Adem Peygamber’e üç arşın boy verdi ama, ona en iri vücutlu canlılarda olmayan kudretler verdi. Kaza ve kader sırrını öğretti, yaratılışın hikmetini bildirdi. Cisimler ve ruhlar alemindeki bütün gizlilikleri ona aşikâr etti. Adem’in çocukları ve nesilleri olan insanoğluna da böyle sırlara ermek için ruh gibi akıl gibi hazinelerin en yücesine ve en zenginine lâyık ve sahip kıldı.
Hz.Ali’nin: “Ey insanoğlu, sen kendini küçük bir vücuttan ibaret sanırsın. Hakikatte en büyük âlem sende, senin benliğinde gizlidir” buyurması bu hakikatı ifade eder.
Hz.Âdem, Allah’ın bütün isimlerini bilendir. Yani alleme’lesmadır. Ezelden sonsuzluğa kadar kâinatta ne olmuş ve ne olacaksa. Adem bunları Allah’tan öğrenmişti.
Bütün bu olmuşları ve olacakları yaratan Allah’ın her yarattığını bir başka adı ve bir başka sanatıyla yarattığını biliyordu.
Kur’an-ı Kerim-in Bakara suresinde: “Allah Âdem’e her şeyin ismini öğretti. Sonra onları meleklere gösterdi: “Eğer sözünüzde samimi iseniz, bunların isimlerini bana söyleyin.” Buyurdu.
(Melekler) cevap verdiler: “Sen yüce ve büyüksün, bizim, senin bize öğrettiklerinden başka hiç bir bildiğimiz yoktur. Her şeyi bir hikmet üzere yaratan sensin” dediler.
Allah Hz.Adem’e: “Ey Adem, onların isimlerini sen söyle!” buyurdu. Adem de (bütün yaratılmışların) isimlerini söyledi”
Bunun içindir ki, yerlere göklere, arş-ı ilâhiye sığmayan Allah, hayret edilecek şey değilmidir ki: “Ben ancak inanmışların gönüllerine sığarım” buyurmuştur.
Yine Cenâb-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’in “Fecr” suresinde: “Ey tatmin edilmiş ruh! Allah’ına dön! Seni hoşnut etmiş ve senin tarafından hoşnut edilmiş olan Allah’ına dön! Kullarımın arasına gir! (Kullarımın gönlüne gir.) Cennet’ime gir!” buyurmuştur.
İşte, Allah’ın buyurduğu gibi Cennet’e girmenin şartı insanların gönlüne girmek gönüller yapmak, gönülleri hoşnut etmek, gönül yıkmak değildir. Bu düşünceyi hayatımızın her anında aklımızda tutup uygulamaya geçirmemiz gerekmektedir.
Hz.MEVLÂNA
MESNEVİ 2648-2658. Beyitler