Resûlullah buyurdu ki: “Benim sahabem yıldızlar gibidir; hidâyet yolu yolcularına ışık, şeytanlara ise atılacak taştır.” Eğer herkeste gökteki güneşin nurunu alacak göz ve kuvvet olsa idi. Güneşin nuruna şehadet etmek üzere, yıldızlara ne lüzum kalırdı ey zelil. (Nübüvet ve velâyet göklerinin) ayı (olan Resulullah), toprak gibi keshafetli ve gözleri gaflet bulutlarıyla örtülü olanlara derdi ki “Ben de sizin gibi insanım, lâkin bana vahiy geliyor. (Kehf, 110; Fussilet, 6) (Evvelce) benimde tabiatımda karanlık vardı, lâkin (risâlet) güneşinden (gelen) vahiy bana böyle bir nur bahşetti. Güneşe göre ben biraz karanlığım, fakat insanlardaki karanlığa nispetle nur saçıcıyım, aydınlığım. Tahammül edebilmeniz için benim nurum (güneşten) zayıftır, çünkü siz o güneşin hakiki aydınlığına tahammül edemezsiniz. Ben, bal ile sirke gibi karıştırıldım, tâ ki karaciğer hastalığının şifasına yol buldum faydalı oldum. Ey hastalığa yakalanmış olan, madem ki hastalıktan kurtuldun sirkeyi bırak bal yemeye devam et! Ne zaman ki gönül tahtı mamur oldu (kâlp sıhhat buldu) ve hevâ ve hevesten kurtuldu; o zaman bu gönülde “Er-Rahmânü âle’l-Arşi’stevâ” (Rahman olan Cenâb-ı Allah, Arş’a istiva eyledi (Hakim ve gâliptir)”> (Tâhâ-5) sırrı zuhur etti. Bundan sonra Cenâb-ı Hak gönüle vâsıtasız hükmeder, çünkü gönül (mânevi) rabıtayı bulmuştur. Bu sözlerin sonu yoktur; Zeyd nerede ki, ben ona şöhret peşine düşmemesi için (biraz) öğüt vereyim” KONUNUN KISA AÇIKLAMASI Resulullah Zeyd’e şöyle buyurdu: Ey Zeyd! Benim sahabelerim hakikat yolcularına ışık tutarlar. Şeytan ruhlular için birer göktaşıdırlar. Her insanda o birlik güneşinin nurunu, o ilâhi nuru vasıtasız görebilecek görme kudreti yoktur. Yalnızca Hz.Muhammed’in sahabeleri, onlardan sonra gelecek hak ermişleri ve müslümanlar ilahi nuru her an Hz.Muhammed’in yalnız onlara görünen güzelliğinde görebileceklerdir. Hz.Muhammed, gözleri gaflet bulutlarıyla örtülmüşlere ve katı yüreklilere şöyle buyurmuştur: “Evet ben de sizin gibi etten ve kemikten yaratılmış bir insanım. Benimde yaşamak için sizin gibi suya ve ekmeğe ihtiyacım var. Ancak benim başka insanlardan ayrıldığım nokta odur ki bana vahiy geliyor. Benimde topraktan yaratılmış olan insanlara yararlı olabilmem için sade nur olmam gerekmez. Ben bunun için karanlıkla aydınlığın uyuşmasından oluştum. Çünkü insanlığa deva olacak kudret böyle bir uyuşmadadır. Madde ile karartılmamış bir mânâ aydınlığına insan oğlunun ne gözü ne gönlü, ne mizacı dayanır. Çünkü yaratılış bakımından hiç benzemeyen bir yol göstericiye insanoğlunun yakınlık duyması hele inanması mümkün değildir. Ey hastalığa tutulan kişi nefis perdelerinden kurtulduysan şu halde bala sirke katmana gerek yok; sirkeyi bırak Hüdâ ermişleri gibi sen de artık sâde bal tat; aşkın şarabını iç sâfı ruh ol ki perdesiz ve vasıtasız olarak Allah’ın nurunu ve o vahdet güneşini aşikâr göresin. İnsan gönlü bu dereceye ulaştığı zaman Allah o gönüle artık vasıtasız hükmeder. Cenâb-ı Hâk Tâ-hâ suresinde: “Rahman olan Cenâb-ı Allah Arş’a istivâ eyledi. (Hakim ve galiptir) Cenâb-ı AHak ademde vücuda getirdiği Arş’a hükmetmektedir. Göklerde, yerde, her ikisi arasında ve toprağın altında bulunanlar onundur. Hz.Mevlânâ MESNEVİ-3656-3667. Beyitler.