Halife ve Arap bedevisi arasında geçen
hikâyeden alınacak dersler
Bu hikâye parça buçuk söylendi; aşıkların düşünceleri gibi başsız ve sonsuz anlatıldı.
Onun ezel gibi öncesi ve ebed gibi sonu yoktur.
Belki su gibidir ki her katresi hem baş ve ayaktır, hem de değil.
Hâşâ bu bir hikâye değildir; dikkat et, bizim ve senin halimizin ta kendisidir. Kuvvet ve kudret sahibi sofi indinde mazinin sözü olmaz! Aslında hikâyedeki Arap da, testi de, padişah’da biziz. (Ancak) ezel bilgisinden mahrum olanlardır ki bu hakikati anlamaktan mahrum kaldılar (Zâriât, 7-11)
(Bu hikâyede geçen) aklı erkek bil, nefsi ve tamahı kadın; nefis ve tamah zulmâni ve münkirdir, akıl ise ışıktır.
Şimdi asıl inkârın neden meydana geldiğini dinle; o sebepten geldi ki küllün türlü türlü cüz’üleri vardır.
Küllün cüz’üleri, cüz’ülerin külle nispeti gibi değildir; gülün cüz’ü olan gül kokusu gibi değildir.
Yeşilliğin letâfeti, güldeki letâfetin cüz’ü olduğu gibi, kumrunun sesi de bülbülün sedasından parçadır.
Eğer kendimi müşküllere ve cevaplarına harcarsam (dudakları Allah aşkı ile) susamışları nasıl kandırırım?
Eğer (küllün hakikatini kurcalarken) müşküllere çarptınsa sabreyle. Sabır gamdan kurtulmak için anahtardır.
Endişe ve vehimlerden sakın. Zira fikir aslan, endişe yaban eşeği ve gönüllerde ormanlıktır.
Perhiz devânın başıdır, zira kaşınma uyuz illetini ziyâdeleştirir.
Muhakkak ki devanın aslı perhizdir. (Vehim ve hayallerden) perhiz et de canının kuvvetini gör.
Sen (Vahdet sırlarını duymağa) kulak gibi kâbiyetli ol ki sana altın küpe takayım.
O zaman altın işleyen Ay’ın kulağında küpe olur, Ay’ın ve ülker yıldızının derecesine yükselirsin.
Önce şunu işit ki (Elif)ten (Ya) ya kadar olan harflerin başka başka oluşu gibi dünya halkının canları da başka başkadır.
Vakıa bütün harfler sözü dile getirmek için birleşirler; fakat şekilleri ekseri birbirinden ayrıdır.
Harfler bir bakıma birbirine zıddır, bir bakıma anlaşma halindedir, bir bakıma faydasız ve gayri ciddi, bir bakımdan da faydalı ve ciddidir.
KONUNUN KISA AÇIKLAMASI
Allah, aşkının önü ve sonu yoktur; nasıl ki Allah’ın yüce güzelliği ve esmalarının önü sonu olmadığı gibi. Aşık gönlü zamanla kayıtlı değildir; geçmiş gelecek, şimdiki zaman hep aynıdır. Aşık gönlü ezelde tutuştuğundan ezelidir; vurulduğu güzellik ise ebedle sıfatlı olduğundan aşıkların gönlü de ebedidir.
Arap bedevisinin hikâyesi aslında bizim halimizdir. Aşıkların halidir. Aşıkların nazarında ne geçmiş ne gelecek vardır daima bir “hâl” içindedir. Bu hal O’nunla olma, O’nun varlığında yok olma halidir.
Ancak ezel bilgisinden ve Allah’ın varlığından, birliğinden mahrum olanlardır ki bu hakikati anlamaktan mahrum kalırlar.
Allah, Kur’an-ı Kerim’in zâriyât suresinde:
“(Yıldızlı ve) yol yol hareli göğe andolsun ki, ey inkârcılar, siz birbirine aykırı sözler söylemektesiniz. Ondan dönenler döndürülür” buyuruyor.
“Akıl” insanları nura, aydınlığa, “nefis ve tamah” zulmete karanlığa götürür. Fakat ruh, doğru yolu bulunca, nefisle, akıl birbirini destekleyerek hep birlikte hakikate, nura varacaklardır.
Allah, bâzen birbirine zıt fakat birbiriyle sıfatlı, ezeli ve ebedi bir bütündür.
İnsan ilâhi kudretin ve ilâhi vasıfların bir tecellisi suretinde yaratılmıştır. Bu yüzden insanda meselâ “nefisle”, “akıl” birbirinin zıddı ve birbiriyle çelişir iki ayrı kudrettir. Ancak ilâhi vasıflar, nasıl birlik rengine büründükleri zaman, tam bir bütün olursa, insandaki “nefis” ve “akıl” gibi cüz’üler de, vahdet rengine boyanıp böyle bütünleşirler.
İnsanlardaki nefis ve aklı bütünleştirmek çok müşküldür. Bu müşkülü yenmek için önce “sabırlı” ol. Çünkü sabır kulu her dertten kurtaran anahtardır. Sonra düyayı ve dünya lezzetlerini özleyip Allah’tan gayrı olanlar için endişe duymaktan kaçın ve bu endişelere karşı perhizli ol. Çünkü gönül ormanlarında, fikirler, aslan, endişelerse yaban eşeği gibidir.
Vehim, endişe, efkârlanma gibi mânevi hastalıkların devasıda perhizdir. Endişe hastalıklarında vehimler, sualler ve zorluklar arttıkça dertler o ölçüde çoğalır.
Hz.MEVLÂNÂ
MESNEVİ-2897-2916. Beyitler