Dünyanın geçici güzelliklerine aşık olan kişilerin durumları hakında
Dünyaya aşık olan kişi, üstüne güneş vurmuş bir duvara aşık olmuş kimseler gibidir. Bu parlaklığın, duvardan olmayıp güneşten
geldiğini anlamak için hiç zihnini yormamış ve gönlünü tamamiyle duvara vermiş olan kişiye benzer; güneşin ziyası, güneşe kavuşunca, duvardaki güneş ışığı kaybolunca duvar karanlıklara gömülür ve kişi duvardaki ışıktan mahrum kalır.
“Ve hile beynehum ve beyne mâ yeştehûn” (Sebe; 54) Anlamı: “Böyle kâfirler ve münafıklarla, onların iştiha duydukları şeyler arasına engel gerilmiştir.”
Külle aşık olanlar cüz’ün aşıkları değildir. Cüz’e müştak (arzu, iştiyâk) olan kimse külden mahrum kalır.
Cüzü, cüz’e aşık olunca maşuku, çabucak küllüne gider, aşık ayrılığa düşer.
Cüz’ü seven, maskaralaştı, başkalarına kul oldu. Denize düştü, boğulmak üzere; bir ota sarıldı. (Kendisine yardımdan aciz bir zayıfa sarıldı)
O biçare zayıf mâşuk yardım edecek durumda değildir. Efendisinin işini mi görsün, kendi işini mi?
Kul, yani maşuk; efendisinin Allah’ının yanına gitti. Aşık ağlayıp inler bir halde kaldı. Gül kokusu, güle gitti; aşık ise hor, hakir kala kaldı.
Dileğinden uzaklaştı. Çalışması zayi oldu; çektiği eziyet hiçe gitti ayağı yaralandı.
Gölge avlayan avcıya benzedi. Hiç gölge ona sermaye olurmu?
Adam, kuşun gölgesini sımsıkı tutmuş; kuş da ağacın dalında şaşkın adama şaşmakta ve
“Bu akılsız adam neye seviniyor?” demekte. İşte sana batıl, işte sana çürümüş sebep!
Eğer cüz’ü külle bağlıdır ayrılmaz dersen diken ye, gül isteme. Diken de gülden ayrılmaz.
Cüz’ü külle her bakımdan bağlı olsaydı peygamberlerin gönderilmesinin manası kalmazdı.
Madem ki peygamberler kulları Hakk’a ulaştırmaya gelmişlerdir kul hak ile bir vücut haline gelmişse, peygamberler kimi kime ulaştıracak.
Ey oğul bu bahsin sonu yoktur. Vakit gecikti; gel sen Arap bedevisinin hikâyesini tamamla!
KONUNUN KISA AÇIKLAMASI
Dünyaya gönül verenler Mevlâ aşkından habersizdirler. Allah aşıklarının gözlerinde ne dünya ne de onun içindekiler vardır. Aslında her cüz (yaratılan) küllün (yaratanın) bir parçası olduğundan külle doğru bir yöneliş halindedir.
Bu yüzden cüz’ün, cüz’ü yakalaması ile elden kaçırması bir olur. Ancak, ona meyli olduğu, gönül verdiği için de ondan mahrum kalmanın, ıztırabını duyar. Dünyanın fani lezzetlerine meyil ve muhabbet duyanların hüsranı bundandır. Hadiselerin dalgaları arasına düşen kimse, yüzmeyi bilene değilde boğulmakta olana tutunur, ondan medet umarsa sonu elbette boğulmak olur.
Çünkü Allah’ına giden yolu bulan aşık gül’e kavuşur, aynı yolda şaşıran kişi de gülün ancak dikeni ile başbaşa kalır.
Ağaçtaki kuşun yere vuran gölgesini yakalamak için kuşun gölgesine atlayan kişi bâtıl’ın ta kendisidir.
Kuş misalindeki kuşun gölgesi aslında yaratılmışların dış görünüşleridir. Kuşun kendisi ise Allah’ın güzel adlarıdır ve bu adlarda ifade bulan yüce zâtıdır. Sen aslı koyup tezahürlere bağlanırsan yolunu şaşırmış olursun.
Düşün ki cüz’ün külle bağlılığı her noktadan her noktadan tam olsa idi, Allah’ın dünyaya peygamberler göndermesine lüzum kalmazdı.
O halde, Peygamberlerin amacı, cüz’ün (insanların) külle (Allah’a) her noktadan bağlı olduğunu idrak edecek. Mertebeye ulaştırmaktır.
Hz.Mevlânâ
Mesnevi 2801-2812. Beyitler.