Güneşin varlığına delil yine güneştir; ilâhi varlığın da en büyük şahidi yine Allah’tır (En’âm-19)
(Vahdet sırları ile dolu olan Zeyd diyor ki): “Hayır, söyleyeceğim; çünkü bu hakikati) ifşada hem Allah, hem melekler hem de alimler birleşmiştir.”
Gerek Allah, gerek melekler ve gerekse (ledün ilmini bilen) âlimler şehâdet ederler ki Allah’tan başka dâim ve bâki olan yoktur. (Al-i İmrân-8)
Madem ki Allah şehâdet etmiştir, melekler kim oluyor ki bu şehâdete iştirak etsinler?
(İştirak ediyorlar) zira zayıf gözlerin ve gönüllerin güneşe ve güneşin nûruna takatları yoktur.
Tıpkı güneşin nûruna ve hareketine tahammül edemeyip ümidini kesen yarasa gibi.
Şu halde, bil ki, gökteki güneşi ayân etmek yolunda meleklerde bizim gibi yardımcılardır. (Yani şehadete iştirak ederler.)
“Bu ışığı güneşten aldık ve (büyük bir padişahın) halifeleri gibi zayıflara nur saçtık” diye şehâdet ederler.
Her melek, yeni doğmuş, yahut üç günlük veya bedir hâlindeki ay gibi derecesine göre nur, kemâl ve kudret sahibidir.
Her meleğin, mertebesine göre o, nurdan (hissesi vardır), bunlar üç veya dört (çift) parlak kanattan müteşekkildir. (Fatır.1)
Tıpkı aralarında büyük (derece) farkı bulunan insan aklının kanatları gibi.
(Bundan dolayı) iyilikte veya kötülükte herkese kendisine uygun bir melek yoldaş olur.
Yıldızlar, ayın (ışığına) bile tahammül edemeyen çipil gözlü adama rehberlik etmek için parlar.
KONUNUN KISA AÇIKLAMASI
Güneşin var olduğunu nasıl güneşi görmekle anlıyorsan ve aynı zamanda kendi varlığını görmekle kendinin var olduğunu anlıyorsan, güneşi, seni ve kâinatı yaratan Allah’ın varlığını birliğini ve büyüklüğünü de Allah’ı bilmekle ve ona inanmakla anlayacaksın. Çünkü Kur’an-ı Kerim’in En’âm suresinde buyurulduğu gibi Allah’ın büyüklüğüne ve varlığına şahit olarak Allah’tan büyük hiç bir şey mevcut değildir.
Cenâb-ı Hak Kur’an-ı Kerim’in Âl-i İmrân suresinde: “Allah, melekler ve ilâhi adaleti yerine getiren ilim sahipleri, ondan başka Allah olmadığına şahit etmişlerdir. Ondan başka Allah yoktur. O, azizdir, O, hakimdir.” buyuruyor.
Allah, kendiği varlığının ve kendi birliğinin şahidi olduktan sonra melekler kim oluyor ki böyle bir şahide ortak çıksınlar diye sorma! Meleklerin bu noktada vazifesi büyüktür. Şu sebeple ki vahdet güneşinin nurunu onun göz ve gönül kamaştıran nurunun parıltısından harap olmadan görebilecek bir göz ve sevebilecek bir gönül yoktur. Melekler bu sonsuz parlaklığa (Allah’ın nurunu) kendi şeffaf varlıklarının ışığında hafifletirler. Tâ ki gözler ve gönüller meleklerin nurunu görüp kamaştıkça, meleklerin nuru böyle olursa Allah’ın nuru kim bilir ne gönül yakıcıdır diyerek Hakk’ı düşünür olsunlar.
Meleklerin nurunu görebilen peygamberlerle Allah velileri isa ilâhi nûra ve vahdet sırlarına meleklerin perdesi arkasından baktılar. İlâhi nûru bütün heybetiyle görmeye Musâ’nın gücü yetmedi.
Bunun içindir ki “Eşhedü en lâilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Resûlühü” diyen ve bunu tâ gönülden söyleyen her kalpte; aynaya ışık vurmuş gibi ilâhi bir parıltı yanar.
Hz.Mevlânâ
MESNEVİ. 3685-3696. Beyitler