DİNDAR İMANLI GENÇLİK
Geleceğimizin teminatı olan gençlerimizin dinini, vatanını, Milletini seven bireyler olarak yetişmelerine özen göstermeliyiz. Bu nedenle okullarımızda çocuklarımıza düzenli din dersleri verilerek Allah korkusuyla yetişmelerini sağlamalıyız. Bir insan mutlaka birilerinden korkmalıdır. O korku da Allah korkusu olmalıdır. Bunun içinde okullarımızda din dersleri tüm öğrencilerimize mecburi ders olarak okutulmalıdır. İmanlı ve Allah korkusu olan dindar gençler bu sayede yetişir.
Bu gün siz okurlarıma okullarda din derslerinin okutulmasıyla ilgili güzel bir hatıramı paylaşmak istiyorum. Biliyorsunuz 12 eylül 1980 ihtilalinde okullarda din dersleri okutulmuyordu. Bu günkü milletvekilleri gibi her ilden Danışma meclisi üyeleri seçilmişti. Okullarda din dersinin okutulmaması kabullenebilir bir olay değildi. Bu nedenle Milli ve manevi değerlere bağlı Meclis üyeleri bu konuya duyarsız kalmadılar. Bütün riski göz önüne alan Çanakkale Danışma Meclis üyesi Mehmet PAMAK danışma meclisine okullarda din dersi konulması için bir kanun teklifi verdi. Fakat bu teklifin halkın desteğini de alması gerekmekteydi. Halkı bilinçlendirmek için Diyanet İşleri başkanlığımız bir program çerçevesinde bu kanuna sahip çıkmaya karar verdi.
Ben o yıllarda Merkez Hacı Ömer Camiinde İmam Hatip olarak görev yapıyordum. Müftülükte her ayın ilk Çarşamba günü toplantı yapılırdı. Toplantıda Müftümüz "DİB mızdan bize gizli bir emir geldi. Din dersi kanun teklifinin desteklenmesi amacıyla her ilden 2 din görevlisinin Ankara'ya gelerek ilinin danışma meclisi üyeleriyle görüşüp, kanun teklifini desteklemelerini sağlamaları istenmektedir. Bu nedenle aramızdan iki arkadaşı Ankara'ya Meclis üyeleri ile görüşmeye göndereceğiz. Bu konu başka yerde duyurulmayacak. Aramızda gizli kalacak" denildi. Yapılan açıklamada işin çok riskli olduğu söylenerek, gidiş geliş harcırahı ve resmi izin verilmeyecek. Allah korusun bir yakalanma durumu olursa kesinlikle Müftülüğün gönderdiği söylenmeyecek, denilip işin tehlikeli olduğu belirtildi.
Allah ihtilali bu millete bir daha göstermesin. İhtilal döneminde böyle bir işe kalkışmak kolay bir olay değildi. İzinli sayılmayacaksın. İzinsiz gideceksin. Yol paranı kendin çekeceksin. Yakalanma durumunda da mesleğe veda edeceksin. Bu her yiğidin yapacağı bir iş değildi. Bu nedenle yaklaşık 300 e yakın personel birbirine bakışmaya başladı. İçimizde sözü dinlenir, hocalığın kaymağını yiyen çok muhterem hocalarımız vardı. Ama durum tehlikeliydi. Kim gitsin kimi gönderelim derken cesaretimizi ve samimiyetimizi bilen arkadaşlarımız beni işaret ederek "Muammer hocayı gönderelim hocam" dediler. O zamanlar 29 yaşında delikanlı bir imamdım. Taşı sıksam suyunu çıkaracak güçteydim. Zaten inşaatlarda çalışarak okumuştum. Her halükarda çocuklarıma bakabilirdim. Hiç tereddüt etmeden teklifi kabul ettim. Yanıma bir arkadaş daha gerekliydi. O da Akmescit Camii İmam Hatibi Ahmet AKBABA idi. O zamanlar Ahmet AKBABA Ankara üniversitesi Hukuk fakültesinde okuyordu.
İkimiz Ankara yoluna düştük. İlimizden Erdoğan BAYIK ve Orhan CİVELEK danışma meclisi üyemizdi. Mecliste görüşüp teklifin desteklenmesini istedik. Diyanete gidip görüştüğümüzü bildirip ayrıldık. Ahmet hoca Ankara'da kaldı. Ben Ankara'dan yalnız olarak Afyona döndüm. Bu iyi niyetimize karşı daha sonra Rabbim bana Vakıflarda Müdürlük nasip etti. Av. Ahmet AKBABA hocam da Afyon'umuzun sevilen avukatları içinde yerini aldı. Sevgili okurlarım. Hayırlı hizmetler her kula nasip olmaz. Eğer bu konuda bir nebzecik faydamız oldu ise ne mutlu bize. Bu gün emekli olup bir kenara çekilsek de, bizi yeni yetme siyasilar tanımasalar da Dün hiç gözümü kırpmadan nasıl bu görevi kabul etmişsem, bu gün de din için, vatan, millet, bayrak için bu can tende olduğu müddetçe bir görev düşerse yine hazırım. Bu vatanı dört çapulcuya bırakacak değiliz herhalde.