Bir haftalık aradan sonra tekrar sizlerle birlikteyiz. Bir önceki yazımda Saygı Kavramından bahsetmeye başlamıştım. Bugünkü yazımda da Saygı Kavramı üzerine kaldığım yerden tekrar yazıma devam edeceğim.
Saygı kavramının hayatımızdaki öneminin bir önceki yazımda belirtmiştim. Saygı ile iç içe yaşadığımız toplumda artık negatif yönlerde ağır basmaya başladı. Önceleri saygı ile ön plana çıkan nesil, şimdiler de saygısızlık kavramı ile yetişen bir kesim geliyor. Bu yönü de her aşamada görmekteyiz. Saygısını kaybetmiş kesim bugün her türlü olumsuzluğu gözler önüne seriyor. Bitmeyen kadın cinayetleri, aile içi şiddet, kolay kazanç gibi faktörlere bakıldığında SAYGI’nın yitirildiğini görüyoruz.
PEKİ SAYGISIZ KESİMİ BU DURUMA GETİREN KİMLER?
Yukarıdaki sorduğum sorunun cevabı gayet basit. Saygısız kesimi bizler bu duruma getirmedik mi? Saygısız kesimin konuşmasından, hal ve hareketinden her şeyinden bizler onları bu duruma getirmedik mi? Saygıyı ailesinden alamayan bir kesimi bizler ne yaparsak yapalım saygıyı aşılamamız imkansız. Biraz saygıyı onlara anlatmaya kalkıştığımızda daha fazla büyük saygısızlıkla karşılaşmıyor muyuz?
Saygısız kesimler de, durdurulamaz da “HER ŞEYİ BEN BİLİRİM.” Egosuyla da karşı karşıya kalıyoruz. Oysaki o ego ki bir boş sesten ibarettir. O boş ses, yaptığı saygısızlıklarla da el üstünde tutulmakta.
Saygıyı kaybetmiş bir kesimden de her türlü olumsuzlukları beklenilmekte. Saygısızlık yaparak susturma politikalarıyla, duygu sömürüleriyle ve en son ki çok bilme egolarıyla kendilerine saygınlık kazandırmaktadırlar.
Bugün yaşadığımız tüm olumsuzluklarda saygısını yitirmiş bir kesimden gelmektedir. Asalak gibi çoğalmakta olan bu kesimi el üstünde tutmanın kime faydası var halen daha çözülmemektedir.
“Ey insanoğlu kendine gel ve silkelen” demekte yazmış olduğum bir kitapda ki karakterim. Silkelenme ve kendimize gelme zamanı ne zaman gelecektir? Bilmiyorum…