Öncelikle geçmiş Ramazan Bayramınızı kutlar nice güzel bayramlara sevdiklerimizle birlikte ulaşırız temennisiyle bu haftaki yazıma başlıyorum. Ömrümüzden bir Ramazan daha bir bayram daha geçmiş oldu.
Gelişiyle gönüllere sevinç veren Ramazan Ayı’nı geride bırakmanın hüznü içerisindeyiz. Bir daha ki Ramazan ve bayramına erişme ümidini yaşıyorum. Geçen bu ömrümüzden önemli aylarda neler yaşadık, neleri öğrendik ve nelerden ders aldık. Bu ve buna benzer sorularla bu güzel günü geride bıraktık.
Bu aylar maneviyatın üst seviyeye ulaştığı aylar. Dinimizde de bugünlerin insanoğlu için önemli bir yere sahip olduğu belirtilmekte. Günahlardan arınma günleri olarak tanımlanmakta. Kızgınlıklarıyla,kinleriyle, nefretleriyle, doğrusuyla ve yanlışıyla bu aylardan ders çıkarılması gereken bir ayı daha geride bırakmış bulunmaktayız.
Sevginin aslında insanın ruhuna nakşeden günler olarak da karşımıza çıkmakta .Paylaşım duygularının en üst seviyeye çıkan günlerdi. İrade terbiyesinin en yoğun olduğu zamandan çıktık. Gönül ister ki bu duygularımızı yılın 365 günü dolu dolu yaşamak ama ne kadar bu söylediğimizi uyguluyoruz.
An geliyor paylaşım derken sadece maddi olarak değil maneviyatın da üst seviyeye ulaştığına rastladık. Dinimizde bir tebessüm bile ibadettir denmektedir Güzel duygularımızı sadece bu aylarda değil bu aylardan sonra da ibadet haline getirebiliriz. Bu zor gibi gözükse de irademize hakim olunabilir kanısındayım.
Neler getirdik neler götürdük? Neler yaşadık nelerden ibretlik dersler aldık? Çok mu zor bu soruların cevapları. Kimseden değil kendimizden bu cevapları bulabiliriz aslında.
Savaş, kötülük gibi kavramları bu önemli günlerde arındırdık kendimizden. O aylardan sonra neden tekrar bu kavramlar hayatımıza müdahil ediyor. Niçin bu kavramları ön planda tutuyoruz? Neden birlik olamıyoruz? Çözmek imkansız.
İşte geldik gidiyoruz. Bizden önce gelmiş geçmiş insanların hayatları aslında bize nasihat niteliğinde değil mi? Özellikle bayramlarda ilk ziyaret ettiğimiz yer kabirler. Orada kendimizden önce gelmiş atalarımıza dua ederken idrak etmiyor muyuz? Ne makam, ne şöhret. Ölümle her şeyin son bulduğu ve yanımızda günahlarımız ile sevaplarımızın götürüldüğü tek yer olarak görüyoruz. O ziyarette bu bilinçteyiz lakin ziyaretten sonra fani dünyanın akışında kayboluyoruz.
Bayramlar da, bize bayram namazlarında verilen hutbelerde kardeşliğin perçinleştiği günler olarak tanımlanmakta. Bu günlere sıkı şekilde bağımlı kalırken o günlerden sonra bu kavramlara göz ardı ediyoruz. Belki de “Hayat bayram olsa” sözü de bu kavramların hiç olmaması temennisiyle oluşmuş düşüncesindeyim.
Kızgınlıkların, kırgınlıkların bittiği bu günlerin devamlılığını ne kadar getirebiliyoruz? Bayramları keşke 3 veya 4 gün değil de tamamen tüm hayatımıza nakşedebilsek değil mi?
Bu dediklerimi sadece filmler, romanlar da rastlıyoruz. Maneviyatın en iyi işlendiği bu dediğim eserler de rastlıyoruz. Keşke hayatımızda da uygulayabilirsek güzel olmayacak mı?
Bir gün bu düzen değişeceğinin umudu içerisindeyim. Savaşlar, kötülükler ve maneviyatlar üst noktada yaşayacağız inşallah. Zamanını ve ne zaman gerçekleşeceğini bilmesem de bu düzen de barışlar ve sevgilerin yaşanacağı güzel günlerin geleceği umudun içerisindeyim. Temennilerimiz her daim belli. Mutluluğun, sevgi ve barışın olduğu bir dünyanın olmasını istiyorum. “Bu dünya böyle gelir böyle gider” klişesinin tarih olacağı günü sabırsızlıkla bekliyorum .
Bu haftaki yazıma son verirken geçmiş bayramınızı tekrar kutlar, sağlık ve mutlulukla sevdiklerimizle nice güzel bayramlara erişiriz.