Merhaba kıymetli okurlar;
Bu yazı benim için çok anlamlı. Çünkü gazetemizdeki ilk yazım…
Yazılarımda genel olarak mesleki tecrübelerim gereği tarih ve çocuk gelişimini harmanlamayı ve siz değerli okurlarımla paylaşmayı planlıyorum. Bu süreçte sizlerden gelecek olan araştırma içeriklerine de açık olduğumu belirtmek isterim.
Şu an bir çocuğun birazdan sahneye çıkıp okuyacağı 23 Nisan şiiri için duyduğu heyecana sahibim. Umarım bu heyecanımız karşılıklı ve uzun soluklu olur… Heyecan ki bizi tetikte tutan duygulardan en güçlüsüdür.
Tarih bilimi soyut düşünme becerisi gerektirirken çocuklarda bu düşünme becerisi ancak 11-12 yaşlarından itibaren başlar. Peki kimler çocuk olarak sınıflandırılır. 20 Kasım 1989 tarihinde kabul edilen Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre 18 yaşın doldurmamış olan bireyler çocuk olarak tanımlanır.
Geleceğin yetişkini olacak çocuklarımızı özenle yetiştirmek her bireyin görevidir. Burada en önemli görev anne babalara düşüyor gibi gözükse de aslında toplumun birer üyesi olarak bu hepimiz için toplumsal bir görevdir. Peki bugün nüfusumuzun 22 milyonunu oluşturan çocuklarımızı ne zaman bağımsız bir birey olarak kabul ettik? Biliyoruz ki toplumların gelişmişliği hakkında bilgi sahibi olmanın ilk yolarından biri o ülkedeki çocukların sahip olduğu haklara ve yaşam koşullarına bakmaktır. Gelin biraz tarihsel sürecine inelim.
Bu yazımızda tarihin ilk çağlarında çocuğa bakış açısını irdeleyelim. İlk çağlardan günümüze ulaşan tarihi kaynakları incelediğimizde görüyoruz ki; ailelerin sahip olduğu ekonomik ve sosyal kaynakları çocuğun gelişiminde önemli bir yere sahipti. Ataerkil yapılardaki medeniyetler çocukların cinsiyetine ayrıca önem vermiş cinsiyet ayrımcılığı hat safhada yaşanmıştır. Temel ekonomik kaynağı tarım olan toplumlarda erkek çocuklar genellikle büyük bir sevinçle karşılanmıştır. Bunun ana sebebi ise tarım ve hayvancılıkta bedensel güze ihtiyaç duyulmasıydı.
Köleci bir yaklaşım olan toplumlarda ise çocukların da bu maalesef bu ticarete konu olduklarını görüyoruz. Antik Yunan ve Romalı filozofların eserlerinde çocuklarla ilgili pasajları okuduğumuz da orada da farklı yorumları görmüyoruz. Örneğin; Aristo çocukluk dönemini insan hayatının en kötü yıllarını olduğunu savunurken, Augustin çocukluk dönemini günahkarlık ile tasvir etmiştir. Ne kadar ilginç yorumlar değil mi? Günümüzde çocuklar masumiyetin sembolü iken…
Sümerlere baktığımız zaman çocukların üzerinde velayet hakkı öncelikli olarak babaya tanınmıştı. Sümer kil tabletlerinden öğreniyoruz ki kız çocukları mirastan pay sahibi olamazken erkek kardeşlerin bunu eşit bir şekilde paylaşıyordu. Genel olarak Mezopotamya uygarlıklarının çocuklara bakış açıları ve tanıdıkları haklar benzerlik gösteriyordu. Yalnız bu uygarlıkların içinden farklı olarak Babillerde anne babaya karşı suç işleyen çocuklar hâkim kararıyla evlatlıktan çıkarılıp, evlerinden kovulabiliyorlardı. Kısasa kısas temelinde oluşturulan Babillerin Hammurabi Kanunlarında görüyoruz ki; babasına fiziksel şiddet uygulayan çocuğun elleri kesiliyordu.
Eski Çin ve Hint uygarlıklarında da cinsiyete dayalı ayrımcılık ve çocuk kölecilik yaygındır. Yahudi halkının da Tevrat’ta geçen on emirin içerinden anlıyoruz ki annen babaya itaat etmek çok önemliydi. Arap toplumlarında cahiliye devri kız çocuklarına yapılan insanlık dışı uygulamayı yazmak dahi istemiyorum.
Evet, sevgili okurlarım araştırma yaparken gördüm ki, birçok şeyin ilkelce yaşandığı bu karanlık zamanlarda çocuklara tanınan iyi hakları aramak samanlıkla iğne aramak gibiydi.
Geçmişte sevgisizliğe, haksızlığa, zorbalığa kalmış tüm çocuklarımızı sevgiyle sarmalıyorum. Sizlerin de okurken zaman zaman o çocukları elinizle çekip oradan kurtarmak istediğinizi hissediyorum. Umarım bir sonraki yazımızda tarihsel süreçte çocuklarımıza yönelik daha güzel uygulamaları paylaşırız. Yazımızı sonlandırken şu alıntı ile sizleri selamlamak isterim;
“Dünyanın En Güzel Yeri Bir Çocuğun Kalbidir”, o minik kalplerde taht kurmamız dileğiyle…
YAZAR HAKKINDA;
LEYLA BEKRET KARAAĞAÇ;
20/12/1992 İzmir Karşıyaka doğumludur. İzmir Kurtuluş İpek İşeri ilköğretim okulu ile yine İzmir Karşıyaka Gazi Anadolu Lisesi’nde mezun oldu. 2010 yılında Afyon Kocatepe Tarih Bölümü’ne başlayıp 2012-2013 eğitim öğretim yılında İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi’nde eğitimine devam etti. 2022 yılında Afyon Kocatepe Üniversitesi Tarih Bölümü Yakınçağ Anabilim Dalı’nda Tezli Yüksek Lisansını tamamladı. 2023 Yılında Erzurum Atatürk Üniversitesi Çocuk Gelişimi bölümünü başarı ile tamamlayan yazar ilgili yıldan itibaren Afyonkarahisar’da 2-6 yaş arası çocuklar için Marla Anaokulu’nu faaliyete soktu. Evli ve bir çocuk annesidir.