Yazımıza çok klasik bir ifadeyle başlayalım; “Ramazan ayı, ibadet ve bereket ayı olmanın yanı sıra; aynı zamanda mü’minlerin kişisel ilişkilerinin de son derece hoşgörü ve sabır içerisinde şekillenmesi gereken bir aydır.”
Evet, tam olarak onu kast ediyorum; yani bu ayda bari çevremizdeki insanların iletişim bozukluklarını hoş görelim, sabırlı olalım ve kalp kırmayalım. Ramazan ayında gönüller yumuşamalı, insanlar biraz olsun huzura erişmeli diye düşünüyorum. Oruç olmanın verdiği sükûnet, ikili ilişkilere de yansımalı ve insanların gönüllerini kırmak yerine daha yapıcı davranışlar sergilemeli ve insanların üzerinde güzel izler bırakabilmeli.
Heyhat; gerçek hayat ise öyle mi? “Ben orucum, bana ilişmeyin” ifadeleriyle başlayan tehditvari cümleler, bazen sonu kavga ile bitebilecek noktalara kadar ulaşmakta. Tamam kardeşim anladık oruç tutuyorsun. Allah kabul etsin. Ancak oruçlu olman seni daha kalbi yumuşak ve sabırlı bir insan yapıyor olması gerekirken; sen neden dokunsalar patlayacak bir bombaya dönüşürsün? Sen Müslümanlığın temelinde hoşgörülü olmanın yattığını, hele ramazan ayında sabırlı ve iyi insan olmak kavramlarının zirve yapması gerektiğini bilmez misin?
Ramazan ayı yalnızca akşama kadar aç susuz yatıp, iftarda tıka basa yemek yeme ayı mıdır? Bunun dışında yerine getirilmesi gereken görevlerimiz de yok mudur? Bunu düşünerek hareket etmek gerekmez mi? İbadetlerimize dahi diğer aylardan kat kat fazla sevabın verildiği bu ayda, nedir bizi böylesine asabi ve gergin yapan?
Bazen diyorum ki; acaba bizim toplum olarak birbirimizi sevmeme sorunumuz mu var? Trafikte, iş yerinde, okulda, evde, arkadaş ortamında gergin muhabbetler, hatta kavgalar yaşıyoruz birbirimizle. Biz böyle bir millet miydik? İletişim biçimimiz ne ara bu kadar şiddete dayalı bir hale geldi?
Sevgi kelimesini yalnızca kadın ve erkeğin duygusal ilişkilerinde birbirlerine duyduğu hisler olarak algıladığımızdan beri; insani ilişkilerimiz sevgisiz hallere bürünüverdi. Birbirimizi sevmeyi, menfaat karşılığında gerçekleştirmeyi alışkanlık haline getirdik. Bu durum da tabii, toplumsal anlamda çıkarsız sevgi ve iyi niyet duygularımızı törpüledi. Her ikili ilişkinin sonunda bir menfaat beklentisi alıp başını gitti. Yüzümüze gülen insandan bile şüphe duyar olduk; “acaba bunun benden ne çıkarı var da, bana gülümsüyor” diyecek kadar ön yargılı ve hatta paranoyak insanlar olduk.
Sevelim dostlar. Vatanımızı, milletimizi, bayrağımızı, ülkemizi sevelim. Bizim başka gidecek bir yerimiz yok. Bu nedenle, birbirimizi de sevelim. İnsan insanın kurdu değil; insan insanın yurdu olmalı artık bu devirde. Gün gelir, bizi birbirimize muhtaç hale de getirir hayat şartları. Bilemeyiz, kime el açacağımızı, ne zaman muhtaç olacağımızı inanın ki bilemeyiz. Bu nedenle de, insani ilişkilerimizi son derece güçlü bir temel üzerine bina etmek bizim boynumuzun borcudur.
Bu minvalde, siz saygıdeğer okuyucularımın Ramazan-ı Şerif’ini en içten duygularla tebrik ediyor, bu ay içerisinde bol hoşgörü, sabır ve kulluk dolu bir süreç yaşamanızı niyaz ediyorum. Sevgiyle kalın.