BAKIŞ AÇILARIMIZ VE BİZ
İnsanı insan yapan, düşünceleri ve inanışlarıdır. Günlük hayatta başımıza gelen tüm olaylar ve çevremizdeki diğer insanlarla kurduğumuz bağlar hep bizim bakış açımız, bilgi ve kültür düzeyimize göre şekillenir.
Bataklıkta yaşayan kir kokar, gül bahçesinde yaşayan ise çiçek kokularıyla bezenir. Hiç şüphe yoktur ki; insanlar nasıl bir düşünce yapısına sahiplerse, ona göre bir çevrede ve ortamda yaşıyor, insanlarla buna göre münasebetler kuruyor.
Hiç düşündünüz mü, bugüne kadar ne türde insanlarla birlikte oldunuz? Kimler sizi etkiledi, hayatınıza yön vermenize etki etti? Kimin izinden gittiniz, kimlerle vakit geçirmekten keyif aldınız, kimlerin görüşleri sizlere yepyeni ufuklar açtı? Elbette kendi özgün hikâyeniz ve düşünceleriniz önemli, ancak çevrenizde bazen ailenizden bile fazla süreler birlikte olduğunuz insanların da kalitesi ve kişilik yapısı oldukça önemlidir.
Bizler toplum olarak birilerini örnek alarak, hatta taklit etmeyi severek yaşamaya alışmış insanlarız. İş yerimize isim koyarken bile daha önce kullanılmış bir ismin önüne “öz” ya da “hakiki” takısı getirerek, esinleniriz. Kendi alanımızda, kendi kişilik ve karakterimize mahsus isimler koymak yerine, daha önce denenmiş şeyleri gerçekleştirmek daha kolay gelir bize. Tıpkı, et lokantalarının sonuna getirilen –et takısı ile türetilen isimlerde olduğu gibi. (Ahm-et, Mehm-et, Hikm-et vs…)
Ancak gelgelelim suç bizde mi, yoksa bizi eğitip, yetiştiren zihniyette mi; orasını varın siz düşünün. Toplumun genelini etkileyen bu kolaya kaçma ve taklit etme yani bilgisayarcıların kullandığı deyimle; kopyala-yapıştır hareketler; bizi birbirimizden farklı kılacak küçük nüansların dahi törpülenmesine yol açıyor ve insanları sıradanlığın pençesine itekliyor.
Buraya kadar ele aldığımız meseleler için nasıl bir çözüm getireceğimiz konusuna gelince; elbette şahsi kanaatime göre yapılması gereken ilk iş, “bakış açılarımızı değiştirmek”tir. Hepimiz her olaya aynı açılardan bakar, aynı şeyleri düşünürsek; toplumda herkes aynı şeyleri düşünmek durumunda kalır ve çok seslilik ya da çok renklilik denen o herkesin özgün duygu ve düşünce ortamı kaybolur gider. Toplumda herhangi bir ahenk olmaz. Çünkü ahengi birbirinden farklı birden çok renkle elde edersiniz. Birden fazla olmayan şey, tekdüzedir, sıradandır. Bu nedenle; toplumun farklı kesimlerinin farklı görüşleri ve düşünceleri toplum kalitemiz için de önemlidir, yepyeni görüş ve önerilerin ortaya çıkarak, düşünceleri şekillendirmesi açısından da önemlidir.
Bizler kendi bakış açımızla hareket ederken, düşüncelerimizin tıkandığı ve yeniliklere erişemediğimiz noktalarda, bakış açımızı değiştirebilmeli, kişisel anlamda empati ve hoşgörü özelliklerimizi geliştirmeli ve bize ait olmayan görüş ve önerilere de saygı göstererek; ortaya yepyeni ve kaliteli fikirler çıkabilmesini desteklemeliyiz.
Kaliteli hedeflere ulaşmak, yukarıda bahsettiğimiz çeşitli metotlarla mümkün kılınabilir. Zira doğruya giden yol, bazen birden fazla olabilir ve tıkanan yolu açmak için gereksiz çaba göstermenin gereksiz bir zaman kaybı olduğu gerçeği hiçbir zaman görmezden gelinmemelidir. Sevgiyle ve hoşgörüyle kalın.