İnsanlar gibi, toplumlarında, siyasi partilerinde, devletlerinde doğuşu, yaşaması yükselmesi ve de çöküşü vardır. Tarihi, anlamlandırarak yorumlamamız halinde çöküşlerin tekrarına meydan verilmeyebilir. Bunun için yeterli donelere sahibiz. Kitabımız Kuranda, Hz.Resul’ün tavsiye ve telkinlerinde konunun anahtarları mevcuttur. Nisa suresinin 58. ayetinde Yüce Allah c.c. şöyle buyuruyor: “Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi, ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz ki Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” Yine Mü’minun suresinin 8. ayetinde “Onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riayet ederler...” buyrulmuştur. Resulu zişan da “İş ehli olmayana tevdi edildiği zaman kıyameti bekle” Ya Resulullah, emanetin zayi edilmesi nasıl olur?” denince, (Görev, ehlinden başkasına verildiği zaman kıyameti bekleyin) demiştir. Buhari de geçen bu kuvvetli hadis, yaşananların ilmi ve islami kaynaklardan ne kadar uzaklaştığımızı gösteriyor. Okuyoruz ama derinlemesine kavrayıp ibret almıyoruz. Mekke’nin fethini müteakip Kabe’nin anahtarlarını almaya o kadar çok talipli vardı. Bunların çoğu da Hz.Peygamberimizin yakınları idi. Osman b.Talha henüz müslüman bile değilken bu işi Hz.Peygamber ona vermiştir. Bu işe başta Osman bin Talha olmak üzere bütün kureyşliler şaşırmıştır. Hz.Peygamberin görev dağılımında “yakın olmayı değil, (Ehliyet ve liyakatı) esas aldığını cümle aleme ilan etmiştir. Elçileri tayin ederken, seriye ve gazvelere kumandan tayin ederken, islamı tebliği için muallimler gönderilirken liyakat ve ehliyet unsurları gözönünde tutulmuştur. “Mala ve mevkiye düşkün bir adamın dinine verdiği zarar, bir koyun sürüsünün içine salıverilmiş iki aç kurdun sürüye verdiği zarardan daha büyüktür” buyuran bizim peygamberimizdir. Kanuni Sultan zamanında Osmanlı da görev yapan macar sefirlerinden Busbecg’in tesbitlerine bakar mısınız? Sultan Süleyman görev ve makama birini getireceği zaman ne istirhama, ne boş ricalara, ne soyuna, ne zenginliğine, ne de şöhretine bakmazdı. Bunun yerine liyakatle dirayete, fikri kabiliyet ve istidadını gözetirdi. “Namussuz, tembel, atıl ve bilgisizlerin hiçbir zaman yüksek mevkilere ulaşamayacağı aşikardı” Osmanlı’nın dünyada hakim bir topluluk haline gelmesinde ve sınırlarını genişletmesinin temelinde ehliyet ve liyakate gösterilen ihtimam yatıyordu. Tarihi belgeler göstermektedir ki, Osmanlı’nın yıkılmasının en büyük sebeplerinden birisi liyakat sisteminin bozulmasıdır. Liyakat sistemi bozulunca adama göre iş, rüşvet ve iltimaslar ile devlet yönetilmeye çalışılmıştır. Günümüzde de maalesef siyasilerin, siyasi geleceklerini devam ettirebilmek için liyakatten çok siyasi gerekçelerle yaptıkları partizanca davranışlar geleceğimiz adına kaygı vericidir. Milletler mezarlığında değil, MUHTEŞEM TÜRKİYE sevdasında isek, sen ben kavgalarını bir kenara bırakarak devlet yönetiminde ehliyet ve liyakata dikkat ederek yönetim sistemimizi köklüce revize edelim. Bunu yaparak da hem Allahın rızasını, hem resulun hoşnutluğunu hem de tarihin yüzakı olmayı hedefleyelim. Demokrat Partiler, Adalet Partileri, Anavatan Partisi, Demokratik Sol Partilerde kurulmuş, yükselmiş ve da çöküşü yaşamıştır. Kubbede hoş sedalar bırakarak gidenler yaptıklarıyla anılırlar.