Kasdedilen terazi el terazisi olup iki tarafı kefelidir. Bir tarafında kilolar diğer tarafında tartılacak maddeler bulunur, dengenin sağlandığına göz karar verir.
Dünya ile ahiret arasındaki denge de elbette terazide tartılacaktır. Bir garip yolcu gibi oyalanıp gideceğimiz dünyadaki yaptığımız işlerde adaleti gözetmemiz bizi kurtaracaktır. Çünkü adalet hem dünyanın, hem ahiretin terazisidir.
ŞANLI İSLÂM TARİHİNİN ŞEREF LEVHALARI
- Hatırlı bir kabilenin bir üyesi hırsızlık yapar. Durum Allah’ın elçisine bildirilir. Ancak bu kabile islama yeni girdiği için araya girilerek cezalandırılmasının önüne geçilmek istenir. Hz.Resulün cevabı “Bu suçu kızım Fatma’da olsa cezasını infaz ederdim” olmuştur.
- Bizans’tan Hz.Ömer’e gelen barış elçisi, şaşaalı bir saray ararken basit kerpiç yapılı devlet idare binasını görünce şaşkınlığa düşer. Halifeyi hurmalıkta korumasız, tek başına dinlenirken bulur. Olacak şey mi bu? Olur elbet. İşte islamı referans yapma buna denilir. Elçi der ki: Ey Ömer, sen adaletinle kendini korudun. Oysa bizim imparatorlarımızı içiçe surlar ve ordular bile korumaktan aciz kalmakta!
- Soğuk bir günde Hz.Ali bir damın kuytusunda soğuktan korunmaya çalışırken onu gören birisi, ey emir-el mü’minin! Üzerindeki elbise çok zayıf. Halbuki hazine müsait, deyince gönül sultanı der ki; Hazine milletin malı, ben ise Medineden gelirken fazla bir şey getirmemiştim. Onlar, vatandaşının karnını tok, sırtını pek yapmayı düşünüyor, israfı haram biliyorlardı. Müslümanlıkları lafta değil bizzat yaşantılarındaydı. Referansları gerçekten islam idi.
- Bir bölgeye gönderilen zekat tahsildarları dönüşlerinde Hz.Peygamberimizin önüne iki ayrı koli koyarlar. Birinin hazineye ait olduğunu, diğerinin de kendilerine verilen hediyeler olduğunu beyan ederler. Adalet ve rahmet peygamberi şöyle der: “Sen oraya zekat tahsildarı olarak gitmeseydin sana bu hediyeler verilir miydi? Deyince, tahsildar (hayır verilmezdi) der. Hz.Resul o halde onları da hazineye bırak der.
- Yine Hz.Ömerden bir anekdot. Hayvan pazarını gezerken Hz.Ömerin dikkatini bir grup deve çeker. Sorduğunda oğlu Abdullaha ait olduğunu öğrenir. Oğluna sorunca Abdullah: (Kazanç peşinde olduğum için bu develeri devlet koruluğunda beslettim.) der. Hz.Ömer çıkışarak: “Sen bu develeri devlet merasına bıraktın. Oradaki görevlilerde, bu halifenin oğludur, onun sürüsüne iyi bakılmalı diyerek fazlaca ilgi gösterince bu dereler çabucak semiz hale gelmiş oldu” Bu develeri sat, ana paran senin olsun, kârını hazineye devret, der. İşlerini gerçek anlamda islam ölçüsünde yapanlar böyle davranmışlardır.
1995 yılında Çiller-Erbakan hükümeti öncesinde Recep Tayyip Erdoğan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı idi. Hazırlanan protokole itiraz eden Erdoğan: “Benim referansım İslam’dır. Böyle bir protokol ancak benim cesedim çiğnenerek imza edilir.” demiştir.
Böyle bir sözü söylemek (bugünkü şartlarda) mümkün değildir. O tarihlerde Millet Partisi genel başkanı Aykut Edibali öyle uyarıda bulunmuştu. “Yapacağın her yanlış islamdan sayılacak, bu da islama zarar verecektir. Elbette Müslüman yönetici yapacağı işte dine aykırı olmamaya gayret etmelidir”
Kimseyi kınamadan elimizle tarttığımız göz mizanı ile sağlamlaştırmalıyız.
Kaynat: İlyas Demirdüzen, Bayrak, Sayı 1332.