Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan ve İçişleri Bakanlığı Kararnamesi ile 29 Nisan’da başlayan “Tam Kapanmada” bugün 5. gündeyiz. Sağlık Bakanlığının açıkladığı verilere bakacak olursak vaka sayılarında bir düşüş eğilimi söz konusu ancak henüz istenilen seviyelerde değiliz; hem vaka hem de ölüm oranlarında. Aslında şu tam kapanmayı başarabilsek belki de her şey bambaşka olacak ama maalesef bu tam kapanmayı henüz algılamada güçlük çekiyoruz. Cuma günü acil bir ihtiyaç için evime en yakın olan bir süper market zincirlerinden birine girdim. Benim girmemle birlikte sanki bir inan ordusu da marketin içine doluşuverdi. Derken o acil ihtiyacımı alıp kasaya varıncaya kadar neredeysen insanlarla temasımız sürtünmeye kadar ulaştı. Yani sosyal mesafeyi korumak imkansız hale geldi. Haydi herkesin ihtiyacı vardı o an ve markete geldiler, daha sonra hafta sonu ise çarşıdaydım işim gereği ama memlekette tabi ki işi olan bir tek ben miyim? Çarşı merkezinde ve kenar mahallelerde normal zamanları aratmayan bir araç trafiği ile karşılaştım. Durum böyle olunca biz tam kapanamadığımız için sağlık çalışanları daha çok o tulumun içerisinde ter döker, küçük esnaf daha çok batar ve kredi çeker ve biz ne kadar kapanırsak kapanalım gerçek manada tam kapanmadıkça korona virüsü yenemeyiz ve biz İsrail gibi maskeleri atamayız, normal hayata dönemeyiz.
Bu kapanmadan herkes çok ümitliydi aslında ama maalesef herkes sokağa çıkma izni peşinde koşması nedeniyle kimse kapanmadı ve virüse karşı kapılarını kapatamadı. Zannediyorum en az bir yıl daha biz bu virüs ile mücadele etmeye devam ederiz. Çünkü önce toplumun koronayı yenmesi için kararlı olması gerek. Değilse alınan hiçbir tedbir bizi durduramayacak ve yasaklar sadece delinmek için konulacak.
GAZETECİLİK Mİ? İNTERNETÇİLİK Mİ?
Son günlerde internet medyasının bir hayli ivme kazanmasıyla birlikte basın sektöründe adeta bir yarış havası estiriliyor. Tabi ki bir işi ne kadar hızlı yaparsanız hata yapma olasılığınızda bir o kadar artıyor. Kontrolü yapılmayan ve sadece rakiplerden önce yayınlanma telaşıyla servis edilen haberlerin maalesef birçoğunun etik kurallara uymadığını hatta haber içerisinde 5N 1K kuralını bırak bir kenara bilgilerin dahi yanlış olduğunu görüyoruz. Tabi ki gelişen teknolojiye ve çağa ayak uyduracağız ancak bunu yaparken de sadece fazla okunma, fazla tıklanma uğuruna değil toplumu bilinçlendirirken bunu doğru bilgiler ışığında yapmaya özen göstereceğiz. Yoksa iş gazetecilik değil sadece bir paylaşımdan öteye gidemez. O halde kendimizi sağda solda gazeteci olarak değil sosyal medya fenomeni olarak tanıtmalıyız. Çünkü gazeteciliğin belli bir kuralları ve ilkeleri var. Siz bu ilkelerin dışına çıkarsanız benim gözümde ve toplum nazarında sadece internetçi olarak kalırsınız…
HERKESE OH OLSUN…
Geçenlerde bizim gazeteden bir gazeteci ağabeyimizle konuşuyoruz ve diyoruz ki artık hiç kimsenin hiç kimseye tahammülü kalmadı… Gerçektende durum tam anlamıyla böyle artık. Toplum olarak tahammül sınırlarımız baya bir geriledi. Falancanın işleri bozulmuş hemen birimiz atlar ‘oh olsun, onunda havasından yanından geçilmiyordu, o zaten şöyle geldi o günlere, böyle geldi…” yahu arkadaş insanların kötü olması yada zor durumda kalması bir insan olarak bizleri neden sevindirir hiçbir zaman anlamış değilim. Yani şöyle mi hani Cenabı Allah malı yada mevki ve makamı istediğine veriyor ya yani bizim inancımıza göre öyle… Şimdi ondan alıp sana mı verecek? Yada bir insan başka bir insanın mutsuzluğundan nasıl mutlu olabilir mantığım almıyor. Ama toplum olarak her zaman kardeşimiz de olsa işi kötü gidene hep seviniyoruz…