Bazı sanatçılarımızın bir dönem siyasetle uğraşması o kişi hakkında ön yargılar oluşmasına sebep oluyor. Bu nedenle sanat yönündeki kabiliyet ve yeteneklerini keşfedemiyorsunuz. Hem sanatçı hem de edebiyatçı kimliği ile Zülfü Livaneli uzak kaldığımız değerlerden birisi. Maalesef bu zamanda siyasi görüş noktasındaki birliktelik her şeyden önde tutuluyor. Herkesle aynı fikri aynı oranda paylaşmak zorunda değiliz. Bu memleket insanı olarak o kadar birlik noktalarımız var ki birkaç farklılığın hiçbir önemi kalmıyor. Hatta o farklılıklar hayatımıza renk katıyor. Zülfü Livaneli’ “Balıkçı ve oğlu” isimli yeni romanını gazateoksijen.com haber sitesinde Elif Tanrıyar’a verdiği röportajla tanıttı. Bu romanda, balıkçı köyündeki bir aile yaşadıklarıyla bizim hayatımıza yeni bakış açıları ve hissiyatlar katacak. Denizlerden geçerek kurtuluş arayan göçmenlerin yaşadıklarını yakından temaşa edeceğiz. Tabiatın doğallığının insan eliyle nasıl bozulduğuna dair unuttuklarımızı tekrardan hatırlayacağız. Her zaman vurguladığımız ümitli olmanın güzelliklerini bu kitabın sayfalarında sürekli bulacağımıza inanıyorum. Verdiği röportajda: “Umut, ahlaki bir tutumdur. Umutsuzluk yaymaya hakkımız yok. Biz, daha güzel, daha adil, daha kardeşçe bir dünya yaratmak için yola çıkmış insanlarız. Ve bu mutlaka olacak. Doğayı, insanı, hayvanı, cümle mahlukatı yok eden bu insafsız kar hırsı mutlaka bitecek. Unutmayalım; Umutsuz olanın atı koşmaz.” Diyen Livaneli, umuda sıkı sıkıya bağlanmış bir edebiyatçı. Nereden bakılırsa bakılsın ümit insanlığın vazgeçilmez manevi bir gücüdür. Hiç ümidini kaybetmemiş bir âlim olan Bedİüzzaman Said Nursi’nin ifadesiyle; “Yeis, mâni-i herkemâldir.” Yani ümitsizlik insan için her türlü gelişmenin önündeki en büyük engeldir. Ümitsizlik şiddetli bir düşmandır. Faaliyet ve hareketten ibaret olan hayat ancak ümitle yoluna devam edebilir.