Tarihte cömertlikle meşhur Hâtem-i Tâî denilen bir zat mühim ve büyük bir ziyafet veriyormuş. Misafirlerine gayet fazla hediyeler verdiği vakit çölde gezmeye çıkıyor. Bakar ki bir ihtiyar fakir adam, bir yük dikenli çalı ve gevenleri beline yüklemiş, cesedine batıyor, kanatıyor. Hâtem ona dedi: ”Hâtem-i Tâî, hediyelerle beraber mühim bir ziyafet veriyor. Sen de oraya git. Beş kuruşluk çalı yüküne bedel beş yüz kuruş alırsın." O iktisatlı ihtiyar demiş ki: "Ben bu dikenli yükümü izzetimle çekerim, kaldırırım, Hâtem-i Tâî'nin minnetini almam." Sonra Hâtem-i Tâî'den sormuşlar: "Sen kendinden daha civanmert, aziz kimi bulmuşsun?" Demiş: "İşte o sahrada rast geldiğim o muktesit ihtiyarı benden daha aziz, daha yüksek, daha civanmert gördüm." Hikâyede anlatılan ihtiyar zat bütün zorluklarına rağmen kimsenin minnetini almamayı kendisine bir düstur edinmiş. Başkasının minnetini üzerinde taşımaktansa dikenli yükünü izzetiyle taşımayı tercih etmiş. İnsanlara el açmayı, başkasından bir şeyler beklemeyi, zenginlere karşı zillete düşmeyi âdet edinmemiş. İktisat ve şükür içerisinde, kendi emeği ile kazandığını en büyük zenginlik görmüş. Bu sebeple en cömert bilinen Hâtem-i Tâi, bu ihtiyar zatı kendisinden daha üstün ve daha cömert kabul etmiş. Demek ki insanı kıymetli kılan kimsenin minnetini almadan yaşamaktır. Cenap-ı Hak bizleri başkalarına muhtaç etmesin. Kimsenin minnetini bizlere taşıtmasın.