1 Nisan 1979 yılında kurulan İran İslam Cumhuriyeti, isminde bulunan İslam ve Cumhuriyet kavramlarına tamamen aykırı kendine has bir oluşuma sahip. Devrim sonrası velayet-i fakih teorisi üzerine inşa edilen teokratik düzen, kendine özgü bazı kurum ve kavramlar da üretmiştir. Devrim sonrası yapılan yeni anayasa ile siyasal sistemin merkezine Devrim Rehberliği Kurumu yerleştirilmiştir. Bu nedenle bütün sistem Rehberlik Kurumu’na göre şekillendirilmiş ve konumlandırılmıştır. İran’ın yönetim sisteminin detayları çok geniş bir konu. Anlatmak istediğimiz İran’da işleyen yönetim sisteminin dar bir zümrenin kendi dünya görüşü ve tercihlerine göre şekilleniyor olması. Kendi iktidarlarının devamını sağlamak için kendilerince ortaya çıkardıkları istibdat uygulamalarını, baskı ve zorbalıklarını İslam dinine dayandırmaya ve dayatmaya çalışıyorlar. Bunun için İran’ın sözde ruhani liderlerinin hatalarını İslam dinine veya Cumhuriyet değerlerine yüklemek mümkün değildir. İslam dinin açıkça reddettiği davranışların İslam kuralları diye yutturulmaya çalışıldığı artık İran halkı tarafından da anlaşılmaya başlandı. İran halkı da İslam dini yönetim sisteminin – İslam’ın meşveret ve şuara sistemi uygulaması, ilk dört halifenin seçimle belirlenmesi, herkesin dini inancında serbest olması, insanlara zulüm ve eziyetin zalimlik olarak tanımlanması, sevgi ve hoşgörünün esas olması- aslı ve özünün demokrasi idaresi olduğunun farkında. "İran'ın Devrimler Yüzyılı" programı için BBC'ye konuşan İbrahim Yezdi -bir zamanlar Humeyni'nin danışmanı ve dışişleri bakanıydı, şimdiyse rejimin başlıca muhalifleri arasında- bu konuda şöyle demişti; "İran'da devrimin öyküsü daha bitmedi. Hiç kimse 1979 devriminin nihai sonucunun ne olacağını bilemez. Bu devam eden bir süreç. Biz İranlılar, er ya da geç İran'ın demokratik bir devlet olacağına inanıyoruz." (htpss://www.bbc.com/turkce) Evet, İran’ın nasıl bir ülke olacağı yine İran halkının karar ve tercihine bağlı. Ama bizce de İran demokratik bir Devlet olacak.