Taliban gibi terör örgütleri dinimize ait değerleri tahrip etmek ve kasten zarar vermek üzere kurulmuş yapılanmalardır. Gayeleri İslam dinini dünyaya kötü göstermek ve insanları dinden uzaklaştırmaktır. Hiçbir geliri olmayan, çalışmak nedir bilmeyen, sabah-akşam elinde silah tutan bir örgütün dışardan finanse edilerek istihdam edildiği aşikârdır. İnsanları öldüren, hürriyetlerinden yoksun bırakan, sokak ortasında dayak atan ve buna benzer zulümleri yapanların dinimizle bir alakası yoktur. Hürriyet-i şer’iye dinimizin bize verdiği bir kuvvettir. İmanın bir özelliği ve gereği olan hürriyetin bize kazandırdıklarından bahsetmek istiyorum. Hürriyet insanları yüksek maksatlara ulaştırmak için bir müsabaka(yarışma) meydanı açar. Hür ortamda bütün kabiliyetler kendini gösterir. Her farklı düşünce, her türlü anlayış, her çeşit fikir kendine yer bulur. Kimsenin üzerinde tahakküm kurulmaz, kimsenin yaşantısına müdahale edilmez. İstibdatlar parça parça olur, ulvi hisler heyecana gelir, müspet bir rekabet başlar. Dinimize ait olan bu hürriyet anlayışı tam uyanmakla, müsabaka şevkiyle, teceddüd (yenilenme) meyliyle ve temeddün(medenileşme) meyelanıyla teçhiz edilmiş bir kuvvettir. Bu kuvvetin kıymetini anlar ve uygulayabilirsek her geçen gün yükseliriz. Dinimizin bir emri olan bu hürriyet kuvvetinden faydalanırsak geri kaldığımız mesafeden hızla ilerler, kaybettiklerimizi tekrar kazanırız. Peygamberimiz (a.s.m) en büyük vazifesi olan dini tebliğde hiçbir kimseye benim dinime zorla gireceksiniz dememiştir. Akla kapı açmış fakat iradeyi elden almamıştır. “Benim dinim bana sizin dinin size” (Kafirun Suresi) diyerek herkesin tercih hakkına saygı duymuştur. Dinimizin hiçbir noktasında zorlama ve baskı yoktur. Zorlama ve baskı gibi uygulamalar kişilerin şahsi hatalarıdır. Ekmeksiz yaşarım fakat hürriyetsiz yaşayamam diyenler hürriyetin değer ve kıymetini tam olarak anlamış ve benimsemiş olanlardır.