Dünyevileşme hastalığının bir tehlikeli yönü de dini değer ve inançların kolayca terk ettirilmesidir. Elmas kıymetindeki değerler yerine kömür kıymetindeki dünyevi menfaatler ikame edilir. Dünyayı kazanmak uğruna birçok değerler kaybedilir. Hayata mana veren değerlerin kaybı nedeniyle mutluluk ve huzur da elden çıkar. Maddenin verdiği haz ve lezzet sınırlıdır. Süreli olan bu zevklerin sona ermesi ile insan kendini bir boşlukta bulur. Bu boşluğu ise madde dolduramaz. İnsan ruhunda yerini maddenin dolduramayacağı manevi köşe taşları vardır. Eğer bu manevi sütunlar sarsılırsa insanın bir daha kendini bulması zordur. İnsanın kendi dediğimiz şey ruhunun kalitesidir. Cismimizin güzelliği ruhumuzdan değilse kaybolmaya mahkumdur. Dışardan cilalanan insanın boyası kısa sürede dökülür. Ama ruhu cilalanmış olanlar kalıcı bir onarıma muhatap olmuş demektir. İnsan anlamını kaybederse en büyük kayıpla karşı karşıya kalmıştır. Maddi kayıplar belki telafi edilir ama ruhun manevi kayıpları kolayca yerine konulamaz. En büyük israfın içindeyken israftan bahsetmek, yalanı alışkanlık haline getirmişken doğruluktan dem vurmak, adaletsizlik hayatımıza hâkim olmuşken başkasına karşı adalet ehli kesilmek, dinin güzelliklerini hayatımızda gösteremezken bir yandan da dindar olarak anılmak feleğin ters döndüğüne işarettir. Dünyada toplayıp durduklarımızı saymaya devam ederken ruhumuzdan eksilenleri ne zaman fark edeceğiz? Dünya için din feda etmekten ne zaman vazgeçeceğiz?