Çocuklarımızın dünya hayatında en iyi yerlere gelmesi için her türlü fedakârlığı yapıyoruz. Bu durum gayet normal ve herkesin istediği bir şey. Fakat onların manevi hayatı için eksik bıraktığımız o kadar çok şey var ki bunları da konuşmamız lazım değil mi? Biz bu eksikliklerin sadece bir kısmını yazalım istiyoruz. Açıkçası evlatlarımızın manevi hayatını hiç düşünmüyoruz. Manevi eğitimlerini yok sayıyoruz. Maddi olan her şeyi en iyisi şekilde sağlarken manevi yönlerini eksik bırakıyoruz. Akıl ve kalbi birleştiren bir metotla çocuklarımızı yetiştirememek, çocuklarımıza her şeyden önce iyi insan olma duygusunu verememek yıllar sonra bizlere pahalıya mâl oluyor. Herkesten daha önde en başarılı olma hissiyatı ile yetişen çocuklarımız hayatlarının devamında da yine bu düşünce ile hareket ediyor. Çocuklarımız tek başına kazanan olmanın telâşına düşürülmüş durumda. Bu telâş sebebiyle ekip olmak, beraber hareket etmek, başarıyı da başarısızlığı da beraber paylaşmak gibi düşünceler ortadan kalktı. Tek başına en yukarıda olma yarışının içinde koşturulan çocuklarımız kendine arkadaş değil rakip buluyor. Bu tarzın içerisinde yetişen çocuklarımız hayatı bir rekabet olarak görüyor. Bu nedenle kaybeden olmak onlar için en ağır ceza. Halbuki hayat; iyi-kötü, zor-kolay, üzüntü- neşe, ağlamak- gülmek gibi zıt duygularla kurulu bir düzen. Bu düzenin sadece bir yönünü gösterip diğer yönlerini çocuklarımıza gösterememek onları gelecek için zayıf ve kırılgan yapıyor. Çocuklarımıza hayatın gerçeklerini öğretmekten uzağız. Onları hayata güçlü bir birey olarak hazırlayamıyoruz. Paylaşmayı, iyilik yapmayı, doğruluk üzerine hareket etmeyi, adaletli olmayı bilmeyen bir nesil yetiştiriyoruz. Sadece kazanmak, kazanmak ve tek başına en iyisi olmak düşüncesi üzerine işleyen bu sistemden vazgeçmeliyiz.