Ekonominin uzmanları müteşebbis, sermaye ve emeği iktisadi faaliyetlerin üç temel unsuru olarak belirtirler. Bu üçlünün birinde herhangi bir sıkıntı olduğunda ekonominin çarkı düzgün çalışmaz, verimlilik düşer, bir birini tetikleyen ekonomik krizler çıkar. Ekonomiye yön verenler müteşebbis, sermaye ve emek üçlüsünü dengeli bir şekilde tutmaya özen gösterirler.
Birbirinden değerli bu üçlü içinden bir veya ikisi tek başına olması bir anlam ifade etmiyor. İllaki yanlarına bir üçüncüyü almalılar. Diyelim ki; sermaye var bunu işletecek yatırımcı yoksa ne işe yarar. Sermaye, müteşebbis bir araya geldi mal veya hizmet üretecek iş gücü yoksa istenilen hedefe ulaşılamaz. Müteşebbis var, işgücü var ama işletmenin kurulması, mal ve hizmet üretebilmesi için sermaye yoksa en verimli projeler dahi tozpembe hayal olmaktan öte geçemez. İşletmeyi kurdun sermayen yeterli gelmediğinde öz kaynaklarınla takviye etmelisin veya yeni ortaklar bulacaksın. Kendi öz kaynağını bulamadığında ya satıp kurtulacaksın ya da kapıya kilit vurup kapatacaksın. Yenilir yanılırda faizle bankadan veya tefeciden sermaye eksiğini temin edecek olursan işkencenin süresini uzatmış olur ölümlerden ölüm beklersin.
Ülkemiz bugün ekonomik dar boğazda. Yetkililer bunun başlıca nedeni olarak sermaye yetersizliğini gösteriyorlar. Sermaye yetersiz olunca veya gelirinden fazla harcayınca açık oluşuyor bunu da başka kaynaklardan karşılamak zorunda kalıyorsunuz yani borç alıyorsunuz. Hazine ve Maliye Bakanlığının açıklamasına göre “30 Haziran 2019 itibarıyla Türkiye'nin brüt dış borç stoku 446,9 milyar dolar oldu. Stokun milli gelire oranı yüzde 61,9 olarak hesaplandı. Türkiye'nin net dış borç stoku da aynı dönemde 268,3 milyar dolar oldu. (www.bloomberght.com) bu borç stoku hepimizin boynunda asılı duruyor.
Ülkemiz de sermaye eksikliğini gidermede en kolay ve basit çözüm olarak faizli borçlanma yolu tercih ediliyor. Aslında kendine Müslümanım diyen müteşebbislerin hiç tercih etmemesi gereken faizli borçlanma tek kurtuluş yolu olarak gösteriliyor. Bir kere faize bulaştı mı da artık iflah olmuyor, sekarattaki hasta gibi gün saymaya başlıyor.
Faiz; ekonomilerin bünyesini kemiren kanser mikrobu gibidir. Faiz; sömürü düzeninin araçlarından biridir, ekonomiye girdiğinde sadece ekonomik tahribat yapmakla kalmaz sosyal problemler de yaratır.
Dünyamızın en iyi ekonomisi olarak gösterilen ülkeler de faiz oranı nedir? Sıfır veya sıfıra yakın, bazıları eksi faizdeler. Neden böyle yapıyorlar. Çünkü parayı satıp faiz geliri ile kalkınamayacaklarını paranın üretimde kullanılmasının gerektiğini ve kazancın mal ve hizmet üretmek olduğunu iyi biliyorlar. Başka milletlere de faizle borç vererek sömürmeye çalışıyorlar. Yayınlanan vergi rekortmenleri listesinde ülkemiz de ilk sırayı bankalar alırken Almanya da otomotiv sanayi ilk sıraları alması her halde durumumuzu anlatmaya yeterlidir.
Devlet olarak Millet olarak ne yapmalıyız. İsraftan, lüksten gelirimizi aşan harcamalardan uzak durmalıyız. Atasözü dinleyelim ayağımızı yorganımıza göre uzatalım. Hesapsız kitapsız harcama yapıp neden dışarıdan para dilenelim. Bugün para alan yarın emir alır deyimini hepimiz biliyoruz da neden gidip lüzumsuz harcamalar için para alıyoruz.
Kesinlikle faizli borçlanmadan kaçınmalıyız. Sermaye eksiğimizi gidermek için faizli borçlanmadan başka alternatifler aramalıyız. İlk önce güven ortamını sağlamalıyız. İnsanların ufak birikimlerini ekonomiye kazandırmanın yollarını bulmalıyız. Müteşebbislerimize helal kazançlarını ufak sermaye koyan insanlarla paylaşmasını öğretmeliyiz. Ortaklık müessesini yeniden gözden geçirerek yaygın bir şekilde uygulanır hale getirmeliyiz. Kooperatifleşmeyi ve şirketleşmeyi özendirmeliyiz. Kooperatifler ve şirketler de hukuki düzenlemeler yapılarak küçük sermayenin hakkını korumalıyız. Kötü niyetlilerin vatandaşları dolandırmalarını önleyecek tedbirler almalıyız. Aklımızı kullanalım gerekli tedbirleri alalım yoksa Allah korusun bugünleri mumla ararız.