28 Şubat ve Türkeli
Geçtiğimiz günlerde Fetö iftirası sonrası yaşadığımız üzüntüleri, sıkıntıları bir arkadaşımla sohbet ediyorduk. Arkadaşım bilinçli biçimde 28 Şubat 1997 postmodern darbesinde, dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş’ın, günün korkutma aracı olarak kullanılan başörtüsü yasağına karşı, demokratik itiraz hakkımızı, kalemimizi kullandığımız için hakkımızda hakaret davası açmaları sonucu yaşadığımız sıkıntıları, üzüntüleri hatırlattı. Aradan tam 20 yıl geçmiş.
Hatırlatmaları için teşekkür ettik arkadaşımıza. Sonra da 1997 postmodern darbesiyle, 15 Temmuz 2016 darbe kalkışmasının, her iki anti demokratik, rejimi yıkma, vesayet rejimlerinin vasıta olarak kullanmalarını, milletimize, devletimize, demokratik rejimimize karşı düşmanlıklarını, halkımızı huzursuz etmelerini haksızlıklara, hukuksuzluklara sebeb olduklarını eleştirdik.
Bir de gür bir nefes olarak devletimize, milletimize, demokrasimize, parlementer sisteme olan saygımızın, bağlılığımızın, her iki dönemde de başımızı ağrıttığını, hak etmediğimiz saldırılara, iftiralara uğradığımızı bu vesile ile bir daha ifade ettik.
Darbelerin, vesayet rejimlerinin, bir kısım askerin, güvenlik güçlerinin görev alanı dışına çıkmalarının, devleti yönetmeye kalkmalarının, ortaya koyduğu geriye gidişi, maddi, manevi kayıpları, körüklenen düşmanlıkların tahribatlarını sosyal, ekonomik, siyasi krizlerin, darbecilerin eseri olduğunu, hala anlamayanların, anlamak istemeyenlerin oluşturduğu sözde muhalefet anlayışının da ne kadar yanlış feci sonuçlar verdiğinin hep örnekleriyle ortaya koyduk.
1997’de Türkeli’ne, dolayısıyla H.Hakkı Özsoy’a karşı iki yüksek yargı organı temsilcisinin dava açması niçindi? Her iki muhteremin de o günlerin konuşmaları gündem oluşturan, yankılar uyandıran, siyaseti istedikleri kalıba koyan, anti demokratik bir güce sahiptiler.
O tarihlerde Ankara’da Çağdaş Hukukçular toplantısında birer konuşma yapıyorlardı. Özet: Ülkemize şeriat düzeni kurulmak isteniyor. Başörtülüler kamusal alana giriyor. İrtica geliyor. İran, Endonezya oluyoruz vs. Mevcut siyasi yapıyı, iktidarı, görevleri dışı hukuk tanımaz siyasi tanımlarla sürekli eleştiriyorlardı.
Biz de meğer haddimizi çok aşmışız, tabii onlara göre. Cevaben diyoruz ki! Konuştuğunuz konular başörtüsü yasağı, irtica, şeriat geliyor vs. eleştirileri siyasi konulardır. Siyaseti bırakın siyasiler yapsın. Sizler hukuk adamlarısınız. Hukuki konuların konuşulması gereken toplantılara siyaseti bulaştırarak yanlış yapıyorsunuz vs.
Vay efendim! Bizi nasıl eleştirirsiniz? Mahkemeye hesap vereceksiniz. Sonrası açılan davalar 2-3 yıl sürdü. Görevimizi yaptığımız için cezadan zor kurtulduk ama, çok sıkıntılar yaşadık.
Günümüzde hala “Karargah rahatsız” manşetleri atanlar, devletti, milleti çatışma alanları içine çekmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürüyorlar. Düşmanlıkların artmasına, demokrasinin yıpranmasına neden oluyorlar iddialarını, tartışmalarını ortaya koyuyorlardı.
Artık 27 Mayıs 1960 - 12 Mart 1971 - 12 Eylül 1980 - 28 Şubat 1997 - 15 Temmuz 2016’da yaşanan darbe teşebbüslerinden, vesayetçi rejimlerinden, benzeri anlayışlardan bıktık usandık. Türkiye, demokrasinin en gelişmiş şekliyle yönetilmesi gereken ülke konumundadır. Duymayanlar duymak, anlamayanlar anlamak zorundadır. 28 Şubat ve Türkeli başlığı, bizi demokratik derinliklere götürdü.