Değerli gönüldaşlarım
İçinde bulunduğumuz günümüz dünyasında hepimiz insanlarla olan ilişkilerimizde bir şekilde kazık yemişizdir. Zaten hayattaki TECRÜBE’mizde yediğimiz kazıkların toplamı değilmidir?
Kazıktan bahsedeyim derken aklıma
Aziz Nesin’in “Padişaha Giren Kazık” adlı hikâyesi geldi.
Vakti zamanında adamın biri durup dururken sokakta “Kazık bana giriyoooor!” diye bağırmaya başlar.
Önce kimse bu duruma bir anlam veremez.
Evirir çevirirler, bakarlar ki görünürde herhangi bir kazık yok.
Dürzü herif, gereksiz şamata yapıyor diye kapatırlar bir mağaraya, sesini keserler ama bu arada giderek iş de büyür
Sırasıyla, önce adamı yakalayan kolcular, daha sonra subaşı, kadı, hekimbaşı derken bu iş herkese sirayet eder ve hemen hepsi de zaman zaman “Amanın kazık bana giriyooor!” diye bağrışmaya başlarlar.
Hatta en sonunda vezir bile feryad eder bana kazık giriyor diye.
Herkes şikâyetçidir ama karşısındakine giren kazığı eliyle tutamadığı, gözüyle göremediği için kimse birbirine inanamaz.
Hele Padişah, bu kazık işine hiç inanmaz.
Ama bir gün o koca padişah dahi aynı hisse kapılıp “Aman ey benim sevgili kullarım yetişin! bana da kazık giriyooor!..” diye bağırmaya başlayınca, memleketin önemli kişileri,
“Bu padişahtır, yalan söylemez her halde kendisine kazık girdiği doğrudur.
Bizden çok bağırması da, herkese rütbesine uygun büyüklükte kazığın girmesindendir.
Padişaha giren kazık “sultani” olmak gerek...” derler.
Padişah yeri göğü inleterek,
“ Ne durursunuz, gelip kazığı çıkarsanıza...” diye yalvardığında.
Padişahın çevresindekiler,
“Ey sultanım, nasıl çıkaralım, bu kazık başka kazıklara benzemez.
Gözle görülmez.
Elle tutulmaz.
Acısını da kazığı yiyenden başkası duymaz.
Az daha sık dişini, bir zaman sonra bizim gibi sen de kazığa alışır, rahata kavuşursun!..” derler.
Bir ülkede uygulanan Dini politikalar yanlışsa camide imamın attığı kazığın boyutu padişahınkinden daha vahimdir.
Bir ülkede uygulanan eğitim politikası yanlışsa kazığın boyutunu siz düşünün.
Bir ülkede uygulanan yanlış ekonomi ve maliye politikaları da böyledir.
Hikâyedeki kazık gibi elle tutulmaz, gözle görülemezler.
Dolayısıyla acısını hissedenler ara sıra bağırıp dursa da, kimse kolay kolay kimsenin derdine derman olamaz.
Kazık yiyenler, bir süre sonra da bunun acısına alışıp derdini unutur giderler ama gün gelir de o acı en baştakilere kadar dayanırsa, işte o zaman tüm topluma olan olmuştur geriye yapacak fazla bir şey kalmaz.
İş işten geçmiş olur. Allah hepimizi kazık yemeden korusun.