Değerli gönüldaşlarım
Hoca değilim,haddim olmayarak değerli hocalarımızın meslek alanlarına girip Peygamber efendimizin günümüz gerçeklerini suratımıza şamar gibi vurduğu bir Hadisini sizlere aktarmağa çalışacağım.
Peygamber Efendimiz (s.a.s) buyurdu ki;
“Diğer milletler, tıpkı sofraya yemek için üşüşen insanlar gibi sizin üzerinize üşüşecekler.”
Bunun üzerine sahabeler şaşkınlıkla sorarlar:
“Ya Rasûlullah, o gün sayımız çok mu az olacak?”
Efendimiz (S.A.V.):
“Hayır” der.
“Bilakis, o gün sayınız çok olacak. Fakat siz bir akıntıyla sürüklenen çer-çöp gibi olacaksınız.
Allah, düşmanlarınızın kalbinden sizin korkunuzu silecek, sizin kalbinize de “VEHN”verecek.”
Bunun üzerine sahabilerden biri sorar: “VEHN nedir ya Rasûlullah?”
O da buyurdu ki:
“Dünya sevgisi ve ölümü sevmemek, ondan nefret etmek.” (Ebû Davud)
Önce yüreklerimizde başladı VEHN krizi.
Efendimizin (s.a.s) bahsettiği gibi.
Büyük bir DÜNYA SEVGİSİ kapladı tüm benliğimizi.
Daha çok kazanma hırsı, daha lüks yaşama arzusu, daha iyi evlerde oturma, daha iyi arabalara binme hayalleri işgal etti yüreklerimizi. Sonunda ne inancımıza,ne davamıza, ne gariplere ne de merhamete yer kaldı yüreklerimizde. En son çıkan cep telefonu modeli bile İslami hedef ve arzularımızdan daha çok gündem oldu kalplerimizde…
Cüzdanlarımız kabardı ama gözlerimiz doymadı.
Kasalarımız doldu ama gözlerimiz doymadı.
Makam koltuklarını doldurduk ama gönüllerimiz doymadı.
Belki aylarca giymeye sıra gelmeyecek elbise ve ayakkabılarla doldu dolaplarımız ama gözlerimiz gönüllerimiz doymadı bir türlü…
Sonra evlerimize sıçradı VEHN krizleri. Daha geniş evlerin, daha lüks mobilyaların, mutfakların, perdelerin, bilmem kaç parça yemek takımlarının peşinde faize ve borca köle olduk her birimiz.
Selin üstündeki çer-çöp misali bitmek tükenmek bilmeyen taksitlere savurdu durdu dünya bizi…
Yeni eşyalara ve mobilyalara yer açmak için Namaz kılmaya yer bırakmadık. Yetmezmiş gibi ana-babalarımızı, afiyeti, huzuru ve bereketide çıkarttık evlerimizden.
Ne o yemek takımlarını açacak akraba ve dost kaldı etrafımızda ne de o mobilyaların üzerinde oturacak huzur kaldı evlerimizde…Huzuru yazın deniz kenarlarında, KADINLARIMIZI,KIZLARIMIZI çırılçıplak soymakta aradık,içkide,eğlencede,Ramazan ayında sabahlara kadar cafe ve kahvelerde aradık ama yine huzuru bulamadık.
Sonra çocuklarımıza bulaştırdık VEHN hastalığımızı.
Rızka ALLAH kefildir dedik ama memur olmazlarsa aç kalacaklarını söylemekten de geri duramadık bir türlü.
Bir diploma, dolgun bir maaş ve onlarca sınav peşinde yaşlandırdık evlatlarımızı. Daha yirmi yaşındayken ihtiyarlamış, sonu gelmez sınavların peşinde psikolog kapılarını aşındırmış, cebinde antidepresanla yaşayan, çökmüş nesillere dönüştürdük çocuklarımızı…
DİNDAR BİR NESİL için çıktığımız yolda, takım elbiseleriyle, kravatlarıyla, parlak ayakkabılarıyla ve son model cep telefonlarıyla mini bir milletvekilciği gibi garip tipler dikildi karşımıza.
Bazen de başörtüsü ve siyah gözlükleriyle, lüks ciplerin içinde muhafazakâr gecelere akan, kapalı ama tesettürsüz nesillere şahid oluyoruz.
Tüm önceliklerimiz değişti zamanla. Kapımıza gelen damat adaylarına Allah korkusu, namaz, ahlak gibi değerlerden önce maaş, sigorta, ev, araba, sorar olduk.
Kızlarımızı evi ve arabası olan ama Allahtan korkmayan abdestsiz,namazsız,oruçsuz,hayasız bir zalimin elinde tükenip gitmesini tercih eder olduk maalesef.
Namaz kılma,oruç tutma oranının düşmesi, bir futbol takımının başarısı,doların artması kadar gündem olmadı hayatımızda.
Yurt dışına yapılan iş gezileri, yoğun bürokratik gündemler, İslami otellerin tatil rezervasyonları, muttaki devremülkler, VIP umreler, lüks AVM’lerin küçük mescitleri, başörtülü diziler arasında kaybettik hayallerimizi, hedeflerimizi ve ideallerimizi.
Bir sıtma ateşi gibi bedenimizi, yüreklerimizi, hayatımızı kaplayan bu VEHN krizleri İnşallah hayra dönüşerek bizleri kendimize getirir,şeytanın oyuncağı olmaktan kurtarır.