Yıllar 1955-1960 arası. İstanbul’da üniversite öğrencisiyiz. Kış günü hava soğuk dersler sıkılırız. Bahar günleri, bizim için bayram, soluğu Suadiye'de, Heybeli'de alırız. Bazende Topkapı sarayının denize bakan bölümünde Saray burnunda neşemizi buluruz.
Dondurmacılar sandiviç simitçiler ucuz tarife geçiniriz. Sarayburnunda şenlikler yapılırdı. Karagöz oynatılır. Komedi söz üstadı İsmail Dümbüllü, Hüseyin ince İbiş ekibi bir düzlükte halkı konuşmaları ile güldürürdü. Hüseyin İnce bir konu ortaya atar. İbiş eli göğsünde emir kulu rolünde şaklabanlık yapardı.
Televizyonda gösterdi. İki genç yanlarında düğün parası telefonları çanta içinde bir parkta uykuya dalmışlar. Sabah baksalar çanta yok. Polis alanları bulsun diyor.
Saray burnunda eğlence olsaydı. Hüseyin İnce Dümbüllüye sorardı. Üstat bu işe ne dersin? Dümbüllü ibişe döner. Sen ne dersin. İbiş ne bilsin el kol hareket kıs kıs güler. Cevap sessiz. Dümbüllü'de cevap hazır. (İş bitirmenin yeri mi, zamanı mı?) der seyredenleri gülmekten çatlatırdı.
Şimdi şu sıkışık dertli günlerimizde Dümbüllü gibi sözü yerine koyup, gülmekten çatlatırdı diye düşündüm. Yaşam şartlarının ağırlığını, ortalığı lüzumsuz sözlerle karıştıranları biraz olsun unuturduk.
O tarihlerde Çekler ,Slovaklar, Avusturya karışık İstanbula göçler olmuştu. Arkadaşlar göçen dünyanın en güzel kadınlarını görmüş gözü gönlü açılmıştı. 25 kuruşa bunların elinden dondurma sandviç yemişlerdi. Sarı saçlı mavi gözlü endamlı kadınların bir kısmı Ülkemizde evlendi. bir kısmı Amerikaya bir yolunu bulup ulaştılar.