Gençlik yaşamın en aklı başında olan zamanıdır. Yıllar geçer. Cilt buruşur. Göz görmez kulak duymaz olur. Önemli olan, yaşamdaki canlılığın devamıdır. Duygular eksilmişse ruh uykuya dalar. İsteksizlik başlar. Kuşkulanır ise yaşlı, umutlanır ise genç kalır. Bezgin ise ihtiyar olur. Gönlünde sevgi ve neşeli olur ise, gençlik devam ediyor demektir. Finike'de yetmişi aşmış bir arkadaş yazın denize girer bir mil kadar yüzerek gider, gelir. Kırk yaşında bir hanım, üç kilometre yürüyüp döner. Yorgunluğunu denizde giderir. Bir başka emekli kişi Denizde yarış eder.
İnsan yaşadıkça yaşlandığını değil ihtiyar olduğunu sanır. Oysa günlük yaşamdan çekildikçe, yaşlı olmayı kabullendikçe ihtiyar olur. Bazı kişilerse, yaşı ilerledikçe yaşlanıp ihtiyar olduğunu kabul etmez. Korona aşısını bulan TÜRK çift genç sayılmaz. Mimar Sinan Süleymaniye camisini bitirdiğinde yetmiş, Selimiye camisini ibadete açtığında seksen altı yaşındadır.
Evden dışarı çıkmıyoruz. Ya da çıkarılmıyoruz. Oysa hava almak şöyle tur atıp yürümekle kendimi daha canlı hissediyorum. Yaşlı sınıfına girdim amma ihtiyarlığı kabul etmiyorum. Geçen hafta ne yazdığımı unutuyorum. Amma ailemin hocalarımın çocukluğumda lisede, üniversitede söyledikleri aklımda ayakta dimdik durmaya çalışıyorum. Siz, siz olun. Yaşlanın sakın ihtiyar olmayın. Yaşamdan elinizi ayağınızı çekmeyin. Alnınıza yazılan ömür neyse onu yaşayacaksınız. Bedeniniz genç kalmaz. Ruhunuz genç kalsın.
Musa Eroğlu; ''Yürü be yalan dünya'' diyor. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamak, yarın ölecek gibi hazır olun. ayakta dimdik durun diyorum.