Hz.Mevlana 30 Eylül 1207 yılında, Horasan'ın Belh şehrinde doğdu.
Babası bilginler sultanı diye anılan, Bahaddin Velet ile Anadolu'ya göç eder. Bahaddin Velet ünlü bir vaiz olup, Yunan filozoflarının tesiri altında kalanları, tenkit ederdi. Allah yolunun en iyi yol olduğunu, dinde değişiklik ve yeni şeyler, ortaya atılmasının yanlışlığını göz önüne sererdi. Siyasi ve Moğol işgali tehlikesi, sebepleriyle, Belh'ten ayrılmak zorunda kaldı. Selçuklu Sultanı, tarafından Başşehir Konya'ya davet edilirler.
Hz. Mevlana, Konya ve Anadolu hakkında şöyle der,Yüce yaradan Anadolu halkı üzerinde büyük bir lütufta bulunmuş. Sıddık Ebu Bekir'in duasıyla da bu halkın. en bağışlanmaya değer olanıdır. Anadolu en iyi ülkedir.
Allah bize büyük bir bağışta bulundu. Anadolu'ya taşınmamızı sağladı. Bizden sonra geleceklere de böyle bir yer verdi. Onlarda bilgi dünyasının sırdaşı, bilginlerin can ciğer yoldaşı olsun.
Hazreti Mevlana'nın meclisi herkese açık, en uzaktaki görülenlere de yakındı.
Yaradılışı itibariyle, oldukça nazik, narin bir anne gibi herkese kucağını açan, bir özelliği vardı. Sultan Alaeddin Keykubat onu şöyle metheder. “Heybetinden, gönlüm tir tir, titriyor. Yüzüne bakmaktan çekiniyorum. Bu dünya benden korkarken. ben ondan korkuyorum.Şuna inandım ki. O eşi bulunmayan, bir Allah dostu ve gönül Sultanının oğludur.
Seyit Burhaneddin, Bahaddin Veledin halifesi idi. Onun yerine geçmişti, Hz. Mevlana ona gönülden bağlandı. O olgun eğitimcinin önderliğinde, gösterdiği yolda nefsini yenmek için uğraştı. Onun feyziyle nurla doldu.
Mesnevi adlı eserinde şöyle der;
Piş ol da, bozulmaktan kurtul.
Yüce Burhan'i muhakkik gibi ol.
Kendinden kurtulursan, Burhan olursun.
Kul olup, yok oldun mu Sultan kesilirsin,
Artık O Delicesine, Cenab'ı Hak'kı seviyordu. Gece gündüz her an ALLAH aşkı arzusu içinde, kıvranıyordu. Bu aşk ve kavuşmanın gel gitlerine kendini kaptırmış, Bir ateş topuna dönüyor içten içe yanıyordu.
Mevlananın yaşam çizgisinde bir de Tebrizli Şems vardır. Bu buluşmayla ufuklar açılmış, yepyeni bir hava teneffüs edilmiştir. Belki de zaman diliminde iki yetenekli donanımlı ruh bir araya gelmiş. İki deryanın birleşmesi ile birbirine boşalmış, zirvelere ulaşmış olmalı.
O ALLAH'la münasebetlerinde bir aşk ve görme isteğiyle tutuşan
bir insandır. Allah için kendine ilgi gösterenler için bir sunucudur. Onun ruhundan fışkıran ve Hüsamettin Çelebi vasıtasıyla yazılan ve her şeyi içine alan eseri Mesnevi bu aşk ve sevgi dalgalarını aktaran büyük bir eserdir.
Büyük Divanı (DİVANI KEBİR) ise Allah aşkı ve sevgi tufanı ölçüsündedir. Yüce Yaradanı delicesine seviyor içten içe ateşler gibi yanıyor. Amma üzülme yoktu. Yanmayı aşkın gereği sayıyordu. Ona göre sevenler cayır cayır yanmalı. Bunda yalınlığın bir bedeli saymalı. Az yemeli, az içmeli, az uyumalı, konuşulacağı zaman, Allah anılmalı. O sevenin nasıl uyuduğuna şaşılır. Dünyada mal mülkte gözü yoktu hiç olmadı. Bulduğunda nefsini köreltecek kadar yedi artanı ya yedirdi. Ya da dağıttı. Bulamadığında da, ''Bizim mekan Peygamber evine dönmüş” derdi.
Hazreti Mevlana, 17 Aralık 1273 Pazar günü, Hak'kın Rahmetine kavuştu . O! Ölüm gününe (Şebi Aruz) yeni doğuş, kavuşma günü diyordu.
Dostlarına ölümünden sonra ağlamamalarını vasiyet etti. O! Mezarım yerde değil, Ariflerin gönlündedir der. Cenazesinde her dinden kişiler saf tuttu. Ne mutlu.
Afyon Mevlevi Türbesinde yatan. Hz.Sultan Divani, Devletin Milletin selameti için, İran, Suriye, Irak, Mısıra gitti. Divan'ı Kebiri İrandan aldı getirdi.
Bize ne mutlu bu Allah dostlarının yaşadığı yerlerde Anadolu da yaşıyoruz. Onlara layık olmalıyız.