Fatih Sultan Mehmet Han dedemizin, Orta Çağ’ın kapanıp Yeni Çağ’ın açılmasına yol açan İstanbul’un fethinin 568. yıl dönümündeyiz. Bu vesileyle, İstanbul’un fethini gören hemşehrimiz Abdurrahim Karahisarî’den söz etmek istiyorum. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed(s.a.v)in, “Kostantiniyye elbette feth olunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onu fetheden asker ne güzel askerdir” müjdesine mazhar olan atalarımızı hayırla ve rahmetle yad ediyorum.
Abdurrahîm Sultan, Mısrî Sultan, Mısırlıoğlu olarak da anılan hemşehrimiz Abdurrahim Karahisari, âlimliği, şâirliği ve mutasavvıflığı ile tanınmış XV. yüz yıl ahlâk ve tasavvuf şâiri velî bir şahsiyettir. Babası, Karahisar'ın eski âlimlerinden Mevlânâ Alaaddin el Mısrî’dir. Çocukluğu ve gençliği varlıklı ve bilgili bir aile ocağında geçen Abdurrahîm, ilk medrese eğitimine memleketi Karahisar'da başlar ve birçok şehirde eğitim alır. İstanbul'un fethinden 10-15 yıl önce İkinci Murat zamanında büyük Türk bilgini Akşemsettin ile tanışarak onun müridi olur ve yanında yetişir. Hocasının en sevgili nedimi, yâri ve gizdeşi olan Abdurrahîm, bir süre Beypazarı’nda hocası Akşemsettin'in yanında bulunur. Zekâsı, irfânı, hizmeti ve sadâkatiyle şeyhine kendini sevdiren ve sonra hocasının halifesi olan Abdurrahîm, uzun süre Edirne'de oturan hocasının yanından ayrılmaz ve onunla birlikte İstanbul'un fethine katılır.
Anlatılan bir rivayete göre Abdurrahîm, İstanbul'un fethi sırasında, hocası Akşemsettin'in çadır kapısında nöbette iken Fatih Sultan Mehmet Han, şeyhi Akşemsettin'i ziyarete gelir. Abdurrahîm, hocasının istirahatta olduğunu söyleyerek görüşmelerine izin vermez. Daha sonraları Fatih Sultan Mehmet Han ile Akşemsettin'in görüşmesi ve bir karara varmaları sonucu Abdurrahîm, memleketi Afyonkarahisar'a görevlendirilir. Bazı kaynaklarda bir cezalandırma gibi değerlendirilen bu görevlendirme, bizce bir ödüllendirmedir. Fatih Sultan Mehmet ve Akşemsettin, ilmini, ahlakını ve çalışkanlığını yakından bildikleri Abdurrahîm'i, söz konusu hâdisede gösterdiği cesareti ve vazifesine bağlılığı sebebiyle ödüllendirerek; memleketi Afyon'a şeyh olarak görevlendirmiş olabilirler.
Abdurrahîm, Afyon’a gelişinde büyük bir sevgi ve hürmetle karşılanır. Memleketinde eğitim ve hayır işleriyle uğraşan Abdurrahîm, Taş Medrese'de müderrislik yapar; uzun yıllar memleketine ilmî, dinî ve ahlâkî konularda hizmet ederek, kıymetli şahsiyetler yetiştirir. İlmini ve tasavvufa ait felsefi düşüncesini yayma amacıyla, tasavvufî ve ahlâkî eseri "Vahdetnâme"sini yazmaya başlar ve eserini, Hocası Akşemsettin'in 1460'da Hakk'a yürüyüşünden üç yıl sonra 1463'te tamamlar.
Aileden gelen varlığa sahip olan Abdurrahîm'in Afyonkarahisar'da sayısız dükkân, değirmen, han ve evleri vardır ve eşlerinin her biri ayrı evlerde oturmaktadır. Oğlu olmayan şâirin, Niyâz adını verdiği bir kız çocuğu dünyaya gelir. Abdurrahîm'in, nâz ve niyâzla büyütüp okuttuğu, bilim ve ahlak itibarıyla çok iyi yetiştirdiği kızı Niyaz, zamanın yüksek seviyeli, değerli kadınları arasında yerini alır. Afyonkarahisar'da Niyâz Sultân, Hanım Şâh olarak anılan Niyaz Hanım, babası Abdurrahîmi'n en sevgili nedîmi, öz dostu ve sırdaşı Kâsım Paşa'nın oğlu Mehmet Sofu Çelebi ile evlendirilir. Abdurrahîm'e bu izdivaçtan dünyaya gelen Ahmet adını verdikleri torununu görmek de nasip olur. Büyüyüp evlenen Ahmet (Çelebi)in de Ayşe adı verilen bir kızı dünyaya gelir. Böylece Abdurrahîm'in kızı tarafından sülalesi devam eder. Çeşitli vakıf kayıtlarında bu sülaleden gelen Fatma Hatun, Can Zeliha, Aynışah gibi isimlere rastlanır.
Osmanlı dönemi kaynaklarında "Abdurrahîm Rumî"; "Mısırlıoğlu Abdurrahîm Çelebi"; "Şeyh Abdurrahîm-i Karahisarî"; "Abdurrahîm Mısırlıoğlu"; "Mısırlızade"; "Mısırlıoğlu"; "Abdurrahîm Sultan" diye zikredilen ve halk arasında "Abdurrahîm", "Abdurrahîm Mısrî", "Mısırlıoğlu", "Mısrî Sultan" diye anılan Abdurrahim Karahisarî, H.888/M1483 tarihinde memleketi Karahisar'da vefat eder. Adıyla anılan Mısrî câmisi yanındaki bugün bir ziyâretgâh olan türbede, damadı Mehmet Sofu ile birlikte medfûndur.
Edebiyat âleminde sâde ve duru üslubu, sanatındaki samimiliği, ele aldığı konulardaki halka yakınlığı ile tanınan; ilahi aşkını ve bilgilerini halka ulaştırmada şiiri bir araç olarak kullanan Abdurrahim, Edebiyat âleminde tasavvufî mesnevisi "Vahdetnâme" ile tanınır. Afyonkarahisar'da, "Ali Bey Deresi" denen yerde, zümrüt pınarların, koyu ve kesif yeşilliklerin içinde aruz vezniyle yazılan, hareket noktası tasavvuf olan mesnevinin kütüphanelerde yazma nüshaları mevcuttur. Eserle ilgili olarak yüksek lisans ve doktora tezleri hazırlanmış, bilimsel makaleler yazılmış ve bildiriler sunulmuştur. "Tercüme-i Kasîde-i Râ'iyye " adlı eseri ise İstanbul'un fethinin 500. yıl dönümü münasebetiyle yayımlanmıştır. Abdurrahîm'in, hocası Akşemsettin'in arzu ve buyruğu üzerine yazdığı Türkçe eserinin muhtelif kütüphanelerde yazma nüshaları bulunmaktadır. “Münyetü'l-Ebrâr ve Gunyetü'l Ahyâr”; “Kur'ân-ı Kerim Tercümesi”; “Dürrü'n-Nesâyih” adlı eserleri de vardır.
İstanbul’un fethinin 568. yıl dönümünde İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet Han’ı, fethin gerçekleşmesini gören hemşehrimiz Abdurrahim Karahisari’yi ve bu iki dahiye hocalık yapan Akşemsettin’i rahmetle yad ediyorum. Ruhları şad, mekânları cennet olsun.