Kıymetli okuyucularım. Atatürk’ün talimatıyla düzenlenen Birinci Türk Dil Kurultayı’nın açılış günü olan 26 Eylül, “Dil Bayramı” olarak kutlanmaktadır. Bayramımız kutlu, dilimiz keskin olsun.
Dilin tarihi, insanlık tarihi kadar eskidir. Eski çağlarda insanlar, jestler, mimikler, işaretler, çeşitli araç ve hareketlerle anlaşmıştır. Tabii ki bunların hiç birisi, bugünkü anlamıyla dil sistemi sayılmaz. İnsanoğlunun hayatını sürdürebilmesi için yemeye ve içmeye ihtiyacı olduğu kadar duygusunu, düşüncesini, sevincini ve kederini anlatabilmesi için de “dil” denilen bir anlaşma sistemine ihtiyacı vardır. Bu durum insanı diğer canlılardan ayıran hususlardan biridir. İnsan mutlu olur, mutluluğunu “dil”le paylaşır; dertli olur, derdine çareyi “dil”le bulur. İnsanoğlu, kendini anlatabilmek için yaptığı mimikler, jestler yetersiz kaldığı için “dil” denilen antlaşma sistemini oluşturmuştur. Öyle ki bu sistemi sadece dostları, yakınları ve mensubu bulunduğu milletin fertleri bilir. Böylece her milletin kendine has, kendi insanı tarafından anlaşılan bir dili ortaya çıkmıştır.
Dil, gücünü toplumun kültüründen alır ve o toplumu meydana getiren insanların aralarında anlaşmaları için kullanılır. Bir konuşma ve anlaşma sistemi olan “dil”in çeşitli tarifleri yapılmıştır. Bunlardan en kapsamlı ve anlamlı olanını Prof. Dr. Muharrem Ergin hocamız yapmıştır: “Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabiî bir vasıta, kendisine mahsus kanunları olan ve ancak bu kanunlar çerçevesinde gelişen canlı bir varlık, temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış bir gizli antlaşmalar sistemi, seslerden örülmüş içtimâi bir müessesedir.”
Kısa ve öz olarak söylemek gerekirse dil, insan zihninin mahsulü, semboller sistemi ve insanlar arasında bir iletişim aracıdır. Dil, bir toplumu meydana getiren insanlar arasındaki anlaşmayı sağlayan gizli bir anlaşma sistemidir. Dil, işlevi ve yapısıyla canlı bir varlıktır. Dil, geçmişten bugüne, bugünden yarına bir kültür taşıyıcısıdır. Dil, kendine has kurallarıyla millî bir sistemdir.
Milletlerin hayatında, var olmalarında ve millet olarak ayakta kalabilmelerinde “dil”in ayrı bir yeri ve önemi vardır. Bu konuda söylenmiş veciz sözlerden bazılarını paylaşmak isterim: "Bana mükemmel bir lisan ver, sana büyük bir millet teşkil edeyim" (Leibniz); "Dil düzensiz olursa sözler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılamazsa, yapılması gereken şeyler doğru yapılamaz. Görevler gereği gibi yapılamazsa, âdetler ve kültür bozulur. Âdetler ve kültür bozulursa adalet yanlış yola sapar. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk, ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. İşte bunun için hiçbir şey dil kadar önemli değildir" (Konfüçyüs); “Kelimelerin girebildiği yerde silâh patlatmaya lüzum yoktur" (Napolyon).
Büyük devlet adamı ve mütefekkir Mustafa Kemal Atatürk’ün askeri dehası ve devlet adamlığı yanında birçok konuda olduğu gibi “dil” ve “kültür” konusunda söylenmiş manidar sözleri de bulunmaktadır. Bazılarını zikretmek isterim: “Dil, kültür ve mefkûre birliği ile birbirine bağlı vatandaşların teşkil ettiği siyasî ve içtimaî heyettir... Türk dili, Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Tük milleti, geçirdiği nihayetsiz felâketler içinde ahlâkını, ananelerini, hatıralarını, menfaatlerini, kısacası bugün kendi milliyetini yapan her şeyinin dili sayesinde muhafaza olduğunu görüyor. Türk dili, Türk milletinin kalbidir. Zihnidir”.
“Millî his ile dil arasındaki bağ, çok kuvvetlidir. Dilin millî ve zengin olması, millî hissin inkişâfında başlıca müessirdir. Türk Dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil, şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır... Kati olarak bilinmelidir ki, Türk milletinin millî dili ve millî benliği bütün hayatında hâkim ve esas olacaktır.”
“Milletimizin karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fıtrî zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişâf ettirmek millî ülkümüzdür.”
“Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli kültürdür.”; “Millî kültürün her çığırda açılarak yükselmesini Türkiye Cumhuriyeti’nin temel direği olarak kabul ediyoruz”
“Kültür derken tarihî ve millî karakterimize uygun bir kültür kastediyorum. Çünkü millî dehamızın, yaratıcılığımızın tam gelişmesi ancak böyle bir kültürle temin olunabilir. Kültür fikrî zeminle mütenasiptir. O zemin milletin karakteridir.”
"Milli duygu ile dil arasındaki bağ, çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli duyguların gelişmesinde başlıca etkendir. Ülkesini, bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır... Kati olarak bilinmelidir ki, Türk milletinin milli dili ve milli benliği bütün hayatında hâkim ve esas olacaktır."
Yahya Kemal’in “Türkçe ağzımda annemin ak sütü gibidir” sözüyle ve “Türk Dilini Koruma Kanunu”nun kısa zamanda çıkacağı ümidiyle milletimizin “Dil Bayramı”nı kutlarım...