Yazıma başlamadan önce, her okuyanın şunu iyi bilmesi gerekir ki M.Ö. 209 yılında Mete han tarafından kurulan ve günümüze kadar gelen 16 Türk Devleti, hepimizin kökü, atası olduğu gibi, eksiğiyle/yanlışıyla gurur duyduğumuz bir geçmişimizdir.
Doğrular alkışlanır ve gurur duyulur, ancak yanlışlar/hatalar da eleştirilir amma asla da inkâr edilemez.
Aslını inkâr eden de, büyüklerimizin dediği gibi ancak Kıptilerdir(Çingene)!
Aslında o insan kitlesi bile bu deyimi hak etmez ama bu da tarih sayfalarında söylem olarak yer alan bir nottur!
Millet olarak genimiz/soyumuz Altaylardan/Pamir yaylasından çıkıp, 1071 Malazgirt zaferiyle bu Anadolu’ya özgü topraklara gelip, ayrıca bazı coğrafyalarda az da olsa yaşayan/bulunan gurur duyduğumuz asil kandan gelen yüce “ Türk Milletinin oluşumu ve varlığıdır ”.
Hani Gazi Mustafa kemal Atatürk’ün de dediği gibi; “ Ne Mutlu Türküm diyene” deyişi gibi.
Ve bunun da ötesi yoktur.
Çünkü bu millet tektir ve de ilelebet tek kalacaktır!
***
Hal böyle iken ve 21. Yüzyılda onuruyla yaşamaya çalışan bu millet; bazı siyasiler tarafından geri tarihleri yansıtan bir bakışla adeta Osmanlı ve Selçuklu dönemlerinin siyasi bakışlarını geri getirme gibi çaba içersinde oldukları halkımız tarafından iddia edilmektedir!
Ama çağın gelişimi ve bilişimi karşısında elde edilen; özellikle de “ hukuk çerçevesi içersinde bulunan “ insan hakları” gibi ana unsur da asla terk edilemez.
Çünkü bu hak bir kez alınmıştır!
İddia şu ki:
Terk edilemez olduğu gibi, adalet ve de hukukun üstünlüğü de ilelebet yaşatılmalıdır!
Şayet edilmeye yönelik bir bakış varsa ki o da az da olsa uygulanmak istenenlerle bu da görülmüş oluyor!
Çünkü “Türk ve Cumhuriyet Rejimi” ara sıra ele alınarak irdelenmeye çalışılıyor…
Ülkümüz söylemi raflara kaldırılıyor…
Cumhuriyet dönemi bayramları pek dikkate alınmamaya çalışılıyor…
Yargı ise ağızlarda ve gösterilen yönde hareketlendirilmek isteniyor…
Bilinmelidir ki bu yüce Türk Milleti buna asla geçit vermez ve de vermeyecektir.
Çünkü adalet olmazsa hiçbir yaşam şekli de hayat bulamaz!
O nedenle; Atasını, dedesini ve geçmişini inkâr etmeyenler adına, Şeyh EdepAli’nin Osman Bey’e söylemini bir kez daha paylaşmak isterim.
Biline ve feyiz alına!
***
EY OĞUL!
Artık Bey’sin!
Bundan sonra…
Öfke bize, uysallık sana.
Gücenirlik bize, gönül almak sana.
Suçlamak bize, katlanmak sana.
Acizlik bize, hoş görmek sana.
Anlaşmazlıklar bize, adalet sana.
Haksızlık bize, bağışlamak sana.
***
Ey oğul, sabretmesini bil,
Vaktinden önce çiçek açmaz.
Şunu da unutma;
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.
***
Ey oğul, işin ağır!
İşin çetin.
Gücün kula bağlı!
Allah yardımcın olsun...
Güçlüsün, kuvvetlisin,
Akıllısın, kelâmlısın!
Ama bunları nerede, nasıl kullanacağını bilmezsen…
Sabah rüzgârında savrulur gidersin.
Öfken ve nefsin bir olup aklını yener.
Daima sabırlı, sebatlı ve iradene sahip olasın!
Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi değildir.
Bütün bilinmeyenler, fetih edilmeyenler…
Görünmeyenler, ancak sen faziletli ve ahlâklı olursan gün ışığına çıkacaktır.
***
Ey oğul!
Ananı, atanı say!
Bereket büyüklerle beraberdir.
İnancını kaybedersen, yeşilken çöllere dönersin.
Açık sözlü ol!
Her sözü üstüne alma.
Gördüğünü görme…
Bildiğini bilme!
Sevildiğin yere sık gidip gelme!
Ey oğul!
Üç kişiye acı.
Cahil arasındaki âlime…
Zenginken fakir düşene ve hatırlı iken itibarını kaybedene!
Ey oğul!
Unutma ki,
Yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir.
Haklıysan mücadeleden korkma!
Diyor.
***
İşte böyle sevgili okurlarımız.
Bu vasiyetten, bu günkü yapıya karşı yoruma açık olan birçok nedenleri de görmek bana göre erdemliktir.
Ama görebiliyor ve seslendirebiliyor musunuz ki?
Yazık!
Bakın, görün ve elinizi de vicdanınıza koyarak düşünün bakalım!
Nasıl bir bakışa ve inanışa sahip olacaksınız görelim.
Sevgi/saygı bizden.
Gülen yüzünüz solmasın İnşallah.