SAPTIRANLAR VE SESSİZ KALANLAR!
Yazıma başlamadan önce, Türk Ulusunun yeniden küllerinden doğup, Üniter bir yapı ilkesiyle, başta Gazi Mustafa Kemal paşa ve arkadaşlarıyla, Türkiye Cumhuriyeti Devletini perçinleştirdiği, 26-30 ağustos zafer bayramımızı kutluyor, bu uğurda kanlarını ve canlarını veren bütün vatanseverlere Allah’tan rahmet diliyor, manevi huzurlarında saygıyla eğiliyorum.
Hepsinin de toprağı bol olsun.
Zaferimiz kutlu olsun.
***
Bu günlerde öyle söylemler, öyle duruşlar ve öyle saptırmalar oluyor ki hayret etmemek mümkün değil.
Ne vicdana, ne hukuka, ne Müslümanlığa, ne de insanlığa sığar!
İnsan hakları ve hukuk diye bir kavram ortalarda görülmediği gibi, insanlarımızın da sığınıp liman olarak aradıkları yerler de adeta topa tutulup harap edilmiş gibi bir konuma dönmüş!
Mesnetsiz söylem derseniz diz boyu!
Saptırma/yanıltma, sanki üstlenilmiş asli bir görev haline gelmiş!
Hani hedefe varmak için söylenen; “ papaz cüppesi bile giyerim” cinsinden olan bakış/duruşlar iyice iğime kazanmış!
Yazık!
Peki, bunlar neden yapılıyor?
Bu ülke ve insanlarına yazık günah değil mi?
Bu ülke ve insanı birlik, dirlik ve kardeşlik içersinde yaşayamaz mı?
Toplumu ayrıştırmak, ikilem yaratarak huzuru bozmak bizlere yakışır mı?
Müslüman Müslüman’a eziyet, hakaret, küfür eder mi?
Tabii ki etmez, tabii ki yapmaz!
Yazık be kardeşim yazık!
Ama bu da, toplum veya seçmen tabii ki buna müsait olduğu için yapılıyor.
Yani bilinçli bir şekilde yanıltma/aldatma ve destek alma olayları!
Çamur at izi kalsın hesabı!
Önce cahil seçmeni ve bazı konularda da bilgi sahibi olmayan insanları kandırmak…
Sonra da, bağlı bulundukları siyasi görüşü ayakta tutmak.
Bu kadar basit ve aleni bir tutum!
Bir kez daha yazık!
Peki, bu bize ve ülkemize bir kazanım getirir mi?
Asla getirmez.
Ama maalesef bile/bile bunu da görüyor ve yaşıyoruz.
***
Bakın size kısa bir örnek vermek istiyorum!
Geçende, yandaş diye tabir edilen kanalın birinde bir açıklama vardı.
Konu da, Mehmet Vahdettin!
Yani Osmanlı imparatorluğunun son hanedanı!
İstanbul’dan nasıl ve niye kaçtığını anlatmaya çalışıyorlardı.
İnanın bunu duyduğum zaman kulaklarıma inanamadım.
Öyle saptırılmış, öyle yalanla donanmış, öyle kıvrılmış ki hayret edersiniz.
İnanın ağzım açık kaldı!
Oysa bu konu üzerine elimizde bir sürü bilgiler ve belgeler var!
En azından doğru bulduğumuz; İngiliz işgal kuvvetleri komutanı ve İstanbul valisi olan General Harington’un “anılarım” diye yazdığı kitap var!
Bunu bir/bir orada anlatıyor.
Bu öyle saptırılmış ki; sanki bütün suçlu M. Kemal Atatürk ve Cumhuriyet rejimi imiş gibi anlatılıyor!
Yazıklar olsun.
Biz Türk ulusunun bireyleri olarak, atalarımız olan bu insanların böyle bir şey yapmasını ister miyiz?
Bu yapılanlardan hicap, utanç duymaz mıyız?
Tabi duyarız ve üzülürüz.
Ama durum böyle değil ki?
Hâlbuki bir padişah, işgal kuvvetleri ile iş birliği halinde iken, “fol yok, yumurta yok” hesabı niye başka bir ülkeye kaçsın ki?
Nasıl bir yanlış yapmış da, niye gitmek istesin ki?
Niye sığınma hakkı istesin ki?
Bir suçu, bir hatası olmadıktan sonra!
Öyle değil mi ama?
Bakın bu olay nasıl anlatılmış sizlerle paylaşmak isterim.
Şık: işgal kuvvetlerine karşı, Milli mücadele verilmesi için oluşturulmak istenen “Kuvva-i Milliye” ye karşı fetva çıkarıp; “padişaha karşı gelen Allah’a da karşı gelir” şeklindeki ifadelerle bu İstiklâl savaşı verilmesi gereken yapıya mani olmak istenmesidir!Şık:
Çünkü padişah bu savaşa karşıdır!
Nedeni de:
Padişah; kendisi Sultan kalmak kaydı şartı ile Osmanlı İmparatorluğunu İngiliz sömürgesi olması konusunda, diğer işgal kuvvetlerinin haberi olmadan, İngilizlerle bir anlaşma yapmış ve bunu imzalamıştır.
Aslında Hanedan; işgal altında parasız kaldıkları için, Kasımpaşa’daki Müslüman mezarlığını Fransızlara, Beyoğlu ile Taksimdeki cami ve arazilerini de İngilizlere satmak için ne çareler aramış ve bunu da kısmen başarmıştır.
Bu da ayrı bir konu!
Onu da ileri tarihlerde ele alırız.
Ama esası olan bu sömürge bazında atmış olduğu imza ve işgal kuvvetlerine karşı oluşturulmak istenen “Kuvva-i Milliye” oluşumuna mani olmasıdır.
Sömürge bazında atmış olduğu bu imza duyulduğunda, İstanbul valisi ve işgal kuvvetleri komutanı olan Herigton’a bir mektup yazmış, hayatım tehlikede diyerek sığınma istediğini ifade etmiştir.
Bunu gösteren belge de resmen sabittir.
Açıkçası; kendisi Sultan kalmak şartıyla ülkeyi sömürge olarak vermesi yani bir yönde satması, Anadolu’da yaşayan Türk Milletine de ihanet olarak karşılanmıştır.
Yoksa daha İstiklâl savaşı verilip kazanılmadan önce niye ülkeden kaçmak için İngilizlerden sığınma istesin ki?
İşin doğrusu budur.
Vee dört eşini bırakarak bir İngiliz gemisiyle yurttan kaçmıştır!
***
Bu olayı da, yandaş tabir edilen kanallardan öyle saptırarak anlatıyorlar ki pes doğrusu.
Burada üzücü olan da, bu tarihi ve bu oluşumu bilen tarih hocalarımızdan da hiç ses çıkmadığıdır.
Yazık!
Bizleri bir hiç yerine koyup, kendilerini akademisyen vizyonu içersinde görüp bir karış suda fırtınalar koparan, arkadan atan/tutan ama bu konulara da hiç değinmeyen, daha doğrusu; buna sessiz kalan, kendilerini bilge sanan, sözde bilgiçlere/bilgelere de yazık!
Sallabaşını, al maaşını!
He mi?
Yazıklar olsun.
İşte böyle be dostlar.