Ne günler ama?
Dertler ve sorunlar, hele gün geçmeden gelen zamlar sanki yetmiyormuş gibi, yeni telefonlarla birlikte örf ve adetler de yara almaya başladı!
Meselâ trollerin, yasa dışı olarak insanlarımıza suç ve kin yaftalayarak kötü göstermek istedikleri gibi!
Bilmem bunu dikkate alıp da umursayanlar var mı?
Yazık!
***
Ayrıca, yazıma başlamadan önce, Samsun’da M.Kemal Atatürk’ümüzün ve Trakya da Adaletin sembolü olan bir anıt heykele yapılan saldırıyı şiddetle kınıyor, yazıklar olsun diyorum.
Unutmayın ki bu sevgiyi/ saygıyı ve adalet duygularını asla yıkamayacaklardır.
Bu güzel vatanı İngiliz mandası yapmak isteyenlerle, bağımsız ve dünya coğrafyası içersinde şerefli bir şekilde yerini alan “ Türkiye Cumhuriyeti Devleti” yapmak isteyenler arasında tabii ki bir fark olacaktır!
( Bakınız; işgal kuvvetleri komutanı General Harington’un anıları kitabı”!
***
Bilgi/birikim ve teknolojinin hızla ilerlemesiyle, cep telefonlarının da gelişmesi birlikteliğinde, selfi çekme alışkanlığı, toplumumuz tarafından kazanılmış oldu.
Çevremizde gözlemlediğimiz o kadar görsel paylaşımlar mevcut ki, kişi sabah uyandığı zaman, okulunda, iş yerinde, cadde ve sokaklarda, hemen/hemen her yerde yapılan bu paylaşımları gün içerisinde görmektedirler.
Gündem ve konu o kadar öncelendi ki artık örf ve ananelerimize bile uymayan şekilde paylaşımlar da görülmeye başlandı.
Mezarlık ziyaretinde, Mevlit okunan evlerde ve cami önlerinde bile şelfi çekmek adeta alışkanlık haline geldi.
Peki, sürekli şelfi çekmenin ruhsal bir rahatsızlığa sebep olduğunu da biliyor muyuz?
Psikologlar sürekli şelfi çekip sosyal medyada paylaşmanın artık bir noktadan sonra ruhsal bozukluklara yol açacağını son günlerde dile getirmeye başlamışlardır.
Yani bu alışkanlığın ilerde bir kişisel hastalığa bile dönüşebileceğini de duymuş ve görmüş oluyoruz.
Bir diğer araştırmacılarda bu durum eksikliği ve dikkat çekmeyi seven kişilerin de paylaşımların daha çok olduğunu işaret ediyor. Bu durum cep telefonun yaygınlaşmasıyla bildiğimiz bir rahatsızlık olan ‘Nomofobi’, yani cep telefonsuz kalma korkusunu da hatırlatıyor!
Mutlaka ailemizle, sevdiğimiz insanlarla bulunduğumuz yerlerde fotoğraflar çekineceğiz, bunları da tabii ki paylaşacağız ama daha fazlası da bizleri normalin dışına çıkarmış oluyor.
En üzücü durumlardan bir tanesi de, cenazede bile selfi çeken, ya da ölmek üzere olan bir kişinin son anlarının da görüntülenmiş olmasıdır.
***
Büyüklerimizin bizlere sürekli anlattığı eski zamanlarda da bir ziyaretten dönüldüğünde; “yediğin içtiğin senin olsun, gezip gördüklerini anlat bakalım” denilirdi!
Ama yenilen ve içilenlerin anlatılması da edep dışı görülürdü.
Yenilen güzel bir şeyden bahsedilirken “af edersiniz” diye söze başlanır, Meyve ve sebzeler elde taşınırken; “ola ki almaya gücü yetmeyen kimseler olabilir, onların gözü kalmasın, iştahları kabarmasın” diye de kapalı ambalajlı kelimeler tercih edilirdi.
Bugün ise artık yaptığı ve yediği yemekler de, tatlılar da sosyal paylaşım sitelerinde, özellikle de Tv reklâmlarında bile paylaşmak mahsurlu görülmüyor.
Daha da düşündürücü olanı, bu hastalığın İslamî ve manevî değerlerimize ters düşmüş olması; korkuyorum ki bu aşırılık, ileride yapacağımız hayır ve hasenatlara da sirayet edecektir.
Fazla tekrara girmeden konunun özüne dönecek olursak, naçizane fikrim tabii ki güzel ve mutlu anlarımızı paylaşmamız en doğal hakkımız olacaktır.
Fakat bunun aşırısı hem inançlarımıza, hem örf ve ananelerimize hem de toplum görgü ve kurallarına uymayan derece olacaktır. Daha duyarlı ve hassas olmalıyız.
***
Gülen yüzleriniz solmasın inşallah.
Sevgi/saygı bizden değerli okurlarımız.