Talep üzerine bu yazımı bir kez daha yayıma koyuyorum.
Lütfen beni affedin.
Çünkü bu yazım, vatandaşlarımızın bir isteği, bir serzenişidir!
Bunu dillendirmek ve okurlarımızın bilgisine sunmak da görevimizdir diyorum.
Hani elçiye zeval olmaz babından.
***
Bu günlerde öyle söylemler ve de öyle uygulamalar/yaptırımlar yaşıyoruz ki anlamak mümkün değil.
Hiç kimse kusura bakmasın ama düşman başına dostlar, demeden de geçemeyeceğim.
Bu durumlar da vatandaşlarımızı öyle tedirgin, öyle kırgın, öyle kızgın ve kuşkulu yapıyor ki, Allah sonumuzu hayır etsin diyebilirim.
Vatandaşlarımız da; “sanki kutuplaşmış bir ülke ve insanlarıymışız gibi” …
Bizim gibi düşünmeyen ve bize destek vermeyenler, sanki bizden değilmiş şeklinde bakıyorlar, diyor.
Yazık!
Sizler kim?
Bizler kim?
Merak ediyorum doğrusu.
Ha bu tür olaylar geçmişte yaşadığımız 15 Türk Devleti içlerinde de yaşandı!
Ama her biri de bu tür olaylardan, fitneden, siyasi erk ve hırstan dolayı da tarihsel işlevliğini yitirmiş oldu.
Ne üzücü bir yapı ama?
Sizler üzülmüyor musunuz ki?
Bu ana kadar hırslı siyasi çıkarlar ve siyasi erkler yüzünden, geçmişteki devletlerimiz de bazı nedenler dolayısıyla tarih olmasalardı, içerden yıkılan bu devletlerimiz ayakta kalsaydı ve birlikte tek devlet olarak bu günlere gelinseydi…
Şimdi dünya coğrafyası içersin de inanın ilk üç devlet arasında olurduk.
Yazık ki ne yazık!
Tarih somut bilgi ve belgelerle dolu!
Ve hepsi de bizim Atalarımız, bizim kök yapımız, yine de nur içersin de yatsınlar.
Ama son pişmanlıklar da asla fayda vermiyor.
Çünkü dinimiz belli, cinsimiz belli, ırkımız belli; ayrıca bu topraklarda dini/dili/kültürü belli ve ayrı olan insanlarımız olduğu gibi, onların inançlarına, bakışlarına, duruşlarına da saygımız olmalı ki bu da var.
Eğer ellerinde nüfus cüzdanları varsa ki var, tek bayrak altında tek devlet olarak kardeşçe yaşamaktan başka da ne derdimiz olabilir ki?
Geçmiş de hepimizin, gelecek de hepimizin!
Yolumuz tek, inancımız tek, Bayrağımız ve Devletimiz de tek!
Bunun ötesi olmaz, olamaz da.
Daha ne olsun ki be dostlar?
İnanın birlik ve beraberlikten başka hiçbir şey bizi mutlu kılmaz, büyütmez.
Geliştirmez be kardeşim, geliştirmez!
Dilerim düzelir.
“Bu dünya Sultan Süleyman’a kalmamış ki sana kalsın” demiş atalarımız!
Baki olması gereken; dinimizle, dilimizle, bayrağımızla ve Devletimizle ebediyete kadar yaşamak değil mi?
İşte halkımızın genel bakışı ve de düşünce yapısı bu!
***
Daldan dala geçiyor gibi olmasın ama…
Hz. Sultan Süleyman’ın dile getirdiği bir vasiyetini de, hiç kusura bakmayın ama kısaca da olsa ele almadan geçemeyeceğim.
Ki bu kişi, İlk kitaplı Peygamber olan Hz. Davut’un da oğludur!
Bakın ne diyor:
“Ben ki Hz. Sultan Süleyman’ım; bu toprakların en zengin, en güçlü insanı olduğum gibi, kurt’a, kuş’a da hükmeden bir kişi de olarak, bu söylediklerim tebaa’ma vasiyetim olsun!
Ben öldükten sonra, bir elimi salın dışına çıkarın...
Çıkarın ki bunca güç ve bunca zenginlikten sonra, öbür tarafa giderken elimin boş olduğunu bütün tebaam görsün ve bundan da ders alsınlar” demiş!
Ne güzel değil mi?
Bir peygamber oğlu olsa da, inançlarımız ayrı olsa da, kimse de bu düşünce ve bakışı da yadsıyamaz.
Tanrım bizlere de böyle düşünenler nasip etsin!
***
İşte bu günlerde yaşananlar da aynı “ bir taş ve bir kuyu konusu” gibi!
Birileri kuyuya bir taş atıyor, kırk akıllı çıkaramıyor, hesabı!
Yazık!
Bunun hiç de akıllı yapılan bir olay olmadığı görüldüğü gibi, kimlerin bu davranışlarıyla ve söylemleriyle, nerenin değirmenine, nasıl bir su taşımak istenmesi de tedirgin edici bir olay olarak yorumlanmaktadır!
Bu tavır da, vatandaşlarımızı ziyadesiyle de üzmektedir.
***
Kısaca yakın tarihimize şöyle bir bakacak olursak…
Hiç de tasvip etmediğimiz olayları görmüş/yaşamız oluruz!
Detaya girmek istemiyorum ama…
Bir Çanakkale’yi dahi geçemeyen yedi düvelin askeri ve gemileri, İstanbul’a, Dolmabahçe sarayın önüne nasıl geliyor, önce bunu bilmemiz gerekir?
Bizler tabii ki biliyoruz ama hala bilmeyenler var!
Yazık!
Tarih sarihtir, bellidir ki bu ulus, bu millet, bu devlet, bir İstiklâl savaşı yaşamıştır!
Bu da çok şükür Türk Milletinin zaferiyle sonuçlanmıştır.
Bu yaşanan var olma savaşı da hepimizin onurudur, şerefidir!
Şanlı Türk Devletinin bir yeniden var oluşudur.
Yoksa şimdi bu ülkede kimler var olacaktı, birileri sultan olarak var olacaktı ama kimler tarafından bizler bir sömürge yapı olarak yönetilecektik?
Kahrolmaz mıydınız a beyler/ bayanlar kahrolmaz mıydık?
Tabii ki olurduk.
O nedenle ki “Onlar kim, bizler kim” gibi yorumlara da halen daha neden olmaktan kurtulamamışız!
Hem de çok yazık?
***
Yüz yıllarca nice savaşları görmüş, yaşamış; yüz binlerce şehitler, kayıplar ve gaziler vermiş ama sonunda istiklâline kavuşmuş bir neslin evlâtları olarak da, böyle bir çağ da, bu tür yaşananlar ne görülmüş ne de duyulmuştur!
Hemen aklıma İstiklâl savaşına katılan “Yüzbaşı Selâhaddin’in romanı” geldi”.
İşte bu tür bakışlar, Kuvva-i Milliye oluşurken; donanmış ve savaşa katılmak için yola çıkmış olan askerlerimizi de savaşa katılmaktan caydırmış olan kişilerin var olduğu ifade edilmektedir!
Keşke “ yunan kazansaydı” diye ifade edenler de dahil!
Hakkında ferman ve Fetva çıkarılan Mustafa Kemal’e karşı olan duruş/bakışlarıdır!
Bu devlete; “asker de, vergi de verilmez” diye ifade edenlerin inançlarıdır!
Yazık be dostlar, yazık!
Tanrım; bu tiplere akıl fikir versin.
Başka da diyeceğim yoktur.
Takdir siz değerli okurlarımızındır.
Tanrım gülen yüzlerinizi hiç eksik etmesin.
Sevgi saygı bizden sevgili dostlar.