MUSTAFA KEMAL’İN ANILARI!
Falih Rıfkı Atay’ın kaleminden, bu gün ve sonrası ele alacağımız M. Kemal anıları:
Sakarya zaferi yeni Türk Devletinin belli başlı temel taşıdır.
Mustafa Kemal mecliste Müdafaa-i Hukuk adı altında kendi partisini kurarak, Meclis kargaşasını önleyecek, rakipsiz liderliği ile o günkü koşullar altında eline almış olacaktır.
1921 Eylül ayındayız. Hatıralarımın içinden sizinle beraber 1918 Eylül’ünde yola çıkmıştık.
Aradan 35 ay geçti. Dile kolay.
Bir imparatorluğun yıkılışından, Sakarya’nın doğusunda nihayet bu günkü Türkiye’nin temelleri atılıncaya kadar geçen 35 ay kaç çile ve mihnet yılı ağırlığında idi, yaşamayan bilmez!
Bu günkü Türkiye’nin doğuşu sözünü kullanmak için öteki Ağustos’u beklemiyorum.
Çükü biz Sakarya zaferi ile artık kurtulacağımıza inanmıştık!
Avrupa devletleri için dahi başkent İstanbul değil Ankara idi.
İlk önce Fransa geldi, yeni Türkiye ile Ankara itilaf namesini imzaladı. Kilikya davasını hallettik!
O Fransa ki 1919 da Sivas dahil onun nüfus bölgesinde idi.
Gerçi Zafer’e hemen/hemen bir yıl daha var.
Fakat İstanbul mütareke devrinin bir yılı uzun boylu anlatılmaya değmez!
Türkler artık ya İstanbul’daki halife ve padişahın, ya Ankara’daki Mustafa Kemal’in yanındadırlar.
İşgal kuvvetleri ile iş birliği etmiş olanların tarihi de Tanrı’ya kalmıştır!
Her kes biliyor ki Sakarya’dan sonra Sevr anlaşması yürüyemez.
Fakat Mustafa Kemal tam bir zafer kazanıp Misak-ı Milli Türkiye’sini kurabilir mi?
Şimdi tam kelimenin yeri geldi bu!
Kemalistlere göre ya evet, ya belki…
Yunanlılar gibi, Mustafa Kemal’den de kurtulmayı düşünenlere göre ya hayır, ya inşallah hayır düşüncesi vardı!
Ki halen daha var!
***
SAKARYA DÖNÜŞÜ ÇANKAYA!
Sakarya dönüşü Çankaya’da iken Atatürk şöyle demişti:
Ben galiba en iyi gene şu askerliği yapabiliyorum.
Bu savaşta iki şey buldum!
Daha iyi atılmak için çekilmeler yaptığım sırada, sırt vere /vere ta Ankara kapılarına geleceğimizi göz önünde tutarak, bu hat da elden giderse hangi hattı savunacağız, diye benden üzülerek soran bir komutana, “ Vatanı korumakta Hatt-ı müdafa yoktur, sath-ı müdafa vardır. Bu satıh baştanbaşa vatanın bütün yüzüdür.
Vatan sathı en son kayasına kadar düşmanla boğuşularak müdafaa edilecektir”, cevabını vermiştim.
Bu formülü bir gündelik emirle bütün orduya bildirdim.
İkincisi de, bana Sakarya’da gelen şu düşüncedir:
Hiçbir zafer gaye değildir.
Zafer ancak kendisinden daha büyük bir gayeyi elde etmek için gereken en belli başlı vasıtadır, gaye fikirdir.
Zaferin, bir fikri kazandırdığı kadar değeri vardır.
Bir fikri kazandırmaya yaramayan zafer kalamaz!
Her büyük meydan savaşından sonra yeni bir âlem doğmalıdır!
Yoksa başlı başına zafer boşuna olur.
Diyordu.
Not. Devam edecek.