Öyle günlerden geçiyoruz ki sonumuz hayır olsun inşallah!
Ülke tam anlamında siyasi yönden bölünmüş/ötelenmiş ve ayrışmış durumda.
Üzülmemek/ hayıflanmamak mümkün değil.
Yazık.
Şimdi ancak akla…
Evet, inanın şimdi ancak akıl’a ve sağduyuya ihtiyacımız var.
Halkta ne siyasilere, ne yargıya/hukuka ve ne de vicdanlara artık güven kalmadı desem yeridir. Çünkü halk böyle diyor!
Bunu yaratanlar utansın!
Ama yazık oluyor bu ülkeye ve millete!
Daha da olacağından maada, diyorlar!
Hele ekonomi?
Hele yakın gelecekte neler olur…
Yazıktır, yazık diyorlar!
***
M.Ö. 330 Yıllarında uzak doğuda yaşamış bir “Beydeba” vardı!
Mazlumun, ezilenin hakkını dile getirmek için/adalet için çeşitli varyosyonlara/seçeneklere başvurup yazan/çizen, sözde hak arayan biriydi!
Hem de yazıları beş kıtaya yayılan biri!
Ya şimdi?
Yok…
YOOOK!
Varsa da, bir etiketleme ile yallah Abbas yolcu diyorlar!
Nereye?
Kimsenin aklı ermiyor ki bilsinler.
İşte öyle bir döneme geldik!
Diyorum ya…
Allah sonumuzu hayır etsin diye…
İşte öyle bir şey!
***
BU TOHUMU KİM EKER?
Uzak doğuda bir ülkede garibin biri aç kalınca karnını doyurmak için hırsızlık yapar…
Hemen yakalayıp Kralın huzuruna çıkarırılar.
Kral, hırsızlığın yasak olduğunu, yakalandığında nasıl ceza verileceğini anlatır ve sorar.
Neden hırsızlık yaptın?
Gariban, Kralım, açtım ve çaldım! Başka yapacak bir şeyim yoktu der.
Kral şimdi seni idama mahkûm edeceğim deyince…
Gariban; kralım beni idam ettirmeden önce lütfen dinleyin, size öyle bir şey vereceğim ki bunun kadar dünyada daha değerli bir şey yoktur der.
Kral merak eder; sende böyle kıymetli şey ne arasın? Sen hırsızın birisin deyince…
Kralım; beni dinleyin, beni affedin ben bunu size vereyim diyerek avucunun içersinde olan bir çekirdeği gösterir!
Bu ekildiğinde ve büyüdüğünde bütün dallarından altın meyveler çıkar. Yalnız bunu ekmek için, eken kişinin hırsız olmaması ve hak yememiş olmaması gerekir, yoksa bu tohum filiz vermez!
Ben ekemiyorum çünkü ben bir hırsızım ama siz bunu ekebilirsiniz der.
Kral şaşırır; benim ne işim var ekmekle/biçmekle diyerek, vezirimi çağırın der.
Vezir gelince, Kral ona anlatır ve bu çekirdeği ekmesini söyler.
Vezir hemen; aman kralım bunca yıl sonra bana lütfen tohum ektirmeyin hiç yakışık olmaz beni ne olursunuz affedin der!
Kral şöyle bir düşünür ve bana hazinedar başını çağırın der.
Haznedar başına da aynı durumu anlatınca…
Haznedar başı; yalvarmaya başlar, aman Kralım beni bu mübarek işten affedin, yaşlandım. Beni bu tür olaydan yalvarırım azledin der.
Kral düşünmeye başlar ve hırsıza bir altın verip; şimdi seni affediyorum ama bir daha hırsızlığını görmeyeceğim diye tembih edip adamı bırakır.
Hırsızlığın bir tarafa bize iyi bir ders verdin diyerek de kendi kendine konuşur.
Ne tohummuş ama?
İşte böyle sevgili okurlarımız.