EFE VAR, EFECİK VAR!
Daha önce de efelerle ilgili bazı yazılarımız olmuştu.
Ama bunları biraz örnekleme ve biraz da yakıştırma şeklinde yapmıştık.
Tabii ki hiç kimseye atfetmeden, incitmeden ve de kırmadan.
Sonuçta biraz nükte olsun demiştik!
İşte hepsi bu!
Ama burada ben, tarihe geçmiş, insanlık yapıp fakire/fukaraya sahip çıkmış ve istiklâl savaşına katılmış efelerin hepsini de tabii ki bu yazıdan tenzih ediyorum.
Allahtan rahmet diliyor ve manevi huzurlarında da saygı ile eğiliyorum.
Onlara asla lafımız ve sözümüz olamaz.
Ama öyle efe geçinen, aslında efemine gibi olan insanlar ve tip kişiler var ki…
Bu yazı da zaten bu gibi tipler için yazılmıştır ama kimseye özgü olmadığı gibi sonuçta bir hikâye niteliğindedir!
Çünkü efelik varsa, insanın içinde vardır ve de sonradan efe olunmaz!
***
Vaktiyle Ege`nin bir yöresinde tüm çevreyi titreten, astığı astık, kestiği kestik bir Efe varmış.
Boylu, poslu ve çok da yakışıklıymış ama hiçbir kıza gönül vermediği gibi kızlara bağlanırım diye de mümkün mertebe soygunlar dışında köylerden uzak durmaya çalışıyormuş.
Gel zaman git zaman, bizim Efe şeytana uymuş ve bir gece yalnızca şehre inmiş.
Şehrin ileri gelen zenginlerinden bir Rum, Efe` yi korkudan evinde ağırlamış.
Zengin Rum`un güzel ve işveli kızını gören bizim Efe, kıza deli gibi tutulmuş.
Sabah dağa dönen Efenin günleri artık, hep kızı hayal etmekle geçiyormuş.
Adamları ile eskisi kadar ilgilenmediği gibi, artık soygunlara da pek iştahlı katılmaz olmuş.
Dağda otoritesinin azalacağından korkan Efe, kızı babasından istemeye karar vermiş.
Öyle ya; Kızın babası nasıl olsa zengin!
Evlenip şehre yerleşirse, hayatı kurtulacak ve dağda ihtiyarlamak zorunda da kalmayacak.
Kızı istemiş ama kız, ailenin tek kızı olduğu için ve babasının şartları varmış.
Kızın babası:
“İlk şartım; Madem benim damadım olacaksın. O zaman bizim gibi kültürlü, medeni olmalısın. Önce bıyıklarını keseceksin ve dağda bir ay bıyıksız olarak Efelik yapacaksın.
Sonra diğer iki şartımı da yerine getirirsen kız senin!” diye şart koşmuş.
Bizim efe celallenmiş
“Bıyıksız Efe mi olur lan” diye bağırmış?
Kızmış ama adam Nuh der peygamber demezmiş.
Kızı kaçırmayı düşünmüş ama kız da babasının sözünden çıkmıyormuş.
Efe ne yapsın?
Tek çare babayı memnun etmekten geçiyormuş.
Güç de olsa bıyıkları kesmiş. Ama bu kez dağda otoritesi sarsılmaya başlamış...
Adamları:
” Efem bu ne iştir?” derlermiş.
Efe; bir kıza tutulduğunu ama babasının kızı vermek için bu şartı öne sürdüğünü söylese de adamları inanmazlarmış.
Bir ay sonra kızın babasına gitmiş ve ilk şartı yerine getirdiğini söylemiş.
Kızın babası, bu kez;
” Senin niyetinin ciddi olduğunu anladım. Benim kızım için çeyiz dizmem gerek.
Dağdaki tüm altınlarını bana getireceksin. Nasıl olsa kızımı aldığında benim mallarımın tamamı senin olacak.” demiş.
Efe çaresiz dağa çıkıp, adamlarının hisselerine düşen altınları borç olarak alıp, sözünde duracağının nişanesi olarak da tüfeğini arkadaşlarına verip, tabancası ile şehre gelmiş.
Kızın babasına paranın tamamını vermiş.
Kızın babası da:
” Nikâh yapılmadan evimde oturamazsın. Söz yüzüğü takma törenine kadar benim bahçıvanım Yorgo ile birlikte kulübesinde kalırsınız.” diyerek Efe’yi Yorgo`nun kulübesine göndermiş.
Yorgo da çam yarması gibi bir herifmiş ama Efe`den çekinirmiş.
Yorgo ile Efe bir müddet aynı kulübede yaşamışlar.
Aradan bir süre geçtikten sonra Efe kızın babasının karşısına dikilerek;
“Söz takma töreninin hala niye yapılmadığını” sormuş.
Kızın babası da:
-“Yarın bir ziyafet veriyorum. Şehrin tüm ileri gelenleri katılacaklar. Sen de o toplantıya katılacaksın ve herkesin önünde benden kızımı istersin. Ben de herkesin şahitliğinde kızı sana veririm.
Çünkü kimse bana kızını korkudan verdi demesin.” demiş, Efe de kabullenmiş.
Ama arkadan üçüncü şart gelmiş;
-“Sen dağda yaşamaktan insan içine pek çıkmamışsın. Böyle kaba konuşma ve yürüme ile olmaz. Benim kız sana yürümeyi ve kibar konuşmayı öğretsin de; bizi törende mahcup etme!” demiş.
Efe için son şart çok ağır gelmiş, ama kızı almak için tek yol bu kalmış.
Kızdan vazgeçse dahi, artık dağa da çıkamayacakmış çünkü dağdakiler de alacaklarını istemek için Efe’yi beklemekteymişler!
Çaresiz, son şartı da kabul etmiş ve ne kadar ağır gelse de; kızdan yürüme, kibar konuşma derslerini almış…
Ertesi akşam konakta büyük bir ziyafet başlamış...
Şehrin tüm ileri gelenleri, hatta Efenin dağdan gelen arkadaşları da toplanmışlar.
Bizim Efe de şehirliler gibi giyinmiş. Görünüşü, duruşu, konuşması itibariyle artık eski Efe gibi değilmiş. Davete gelen konuklar gözlerine inanamamışlar.
Efe yemek esnasında olabildiğince kibar görünmek için kırıta/ kırıta yürüyerek kızın babasının önüne gelmiş ve
“Ben Efe olarak, herkesin şahitliğinde kızınıza talibim.” demiş.
Kızın babası ise:
-” BENİM İ..E’YE BENZEYEN ADAMA VERİLECEK KIZIM YOK! ” diye kestirip atmış.
İşte böyle sevgili okurlar.
Efe vardır dağları aşar…
Efe vardır tek yolda şaşar!
Efe olmasanız da siz sakın şaşmayın emi?