DİNDAR VE DİNCİ!
Yazıma başlamadan önce, tüm okurlarımızın ve İslâm âleminin Miraç Kandilini kutlar, nice yıllara sağlık/mutluluk içersinde sevdikleriyle birlikte erişmelerini Ulu tanrı’dan niyaz ederim.
***
Bir sabah (4 gün önce) kamuoyuna karşı bir açıklama yapan Sayın Diyanet İşleri Başkanının konuşmasını dinledim.
Sözlerinin en dikkat çekici yeri de; “ bazı genç nesil’in dini vecibeler bazında biraz güvensiz bulunduğu” sözleriydi!
Önce şaşırdım, sonra da merak ettim.
Halbuki hemen/hemen bütün okullar (ilk/orta/lise) İmam Hatip Okullarına dönüştürülmüştü.
Bu nasıl olur diye düşünmeden de edemedim.
Söylendiğine göre de, demek ki böyle bir yapı varmış!
İyi de, önce bunun bilimsel yönden araştırılarak güzellikler içersinde çözüm aranıp/ bulunup önüne geçilmesi gerekirken, böyle bir kısım neslin, bu şekilde etiketlenmesi de üzücü olmaz mı?
Bana göre olur.
Lütfen dikkate alın.
Bir konu daha var ki onu da dillendirmeden geçemeyeceğim!
Çünkü son derece güvenilir olan ve tüm müminlerin inandığı Diyanet kurumunun bir dalı;
“bir babanın kendi kızına duyduğu şehvet sonucu, annesi ile babasının arasındaki nikâh bozulur mu, bozulmaz mı gibi bir konuyu, Müslüman olanın asla kabullenemeyeceği bir şekilde açıklama yapması da son derece ilginç ve kabul edilmezdir.
İnanın sıkıldım ve kınadım.
Ve bu konuda bir tek yetkilinin dahi bir açıklama getirmemesi de oldukça düşündürücüdür.
Kısaca bunlara, bir de politik duruşa olan yakınlık olayı halk tarafından dillendirildiğinde, inanın daha çok çeşitli verilere rastlamak da mümkün olabilecektir her hâl diyebilirim.
Bana kızabilirsiniz…
Ama kamuoyu içersinde konuşulan ve yapılan değerlendirme de budur.
Takdir sizlerin.
***
DİNDAR VE DİNCİ!
Alıntımıza devam ediyoruz.
Tarihin vicdanında sorgulanması gereken iki önemli unsurdan bahsetmek gerekir.
Biri insanlık tarihi boyunca “insanlığın tüm değerlerine musallat olmuş bir şer kolu” iken, ötekisi, Hakkın rahmet sıfatının aynası olmuş bir bereket damarıdır!
Dindar; dini Allah’a has kılarak aracı tanrılar edinmeksizin iman eden iken, dinci, dini Allahın elinden alarak kişilere entegre eden zahmet abidesidir!
Yani biri rahmet iken, ötekisi zahmettir.
Dindar, toplumsal değerleri kucaklayarak; bireyselliği geri plana iter.
Dininin en büyük düşmanı olan “ sürü psikozunu” reddederek, aydınlanmacılığı öne alır.
Dinci ise, “ sen karışma hocalar bilir” edebiyatı eşliğinde, küfür ve riya pazarlamacılığı yapar.
Dindar; şekillerden uzak kalarak, iblisin düştüğü şekil bataklığından çıkma gayreti güderken, Dinci; “özü” reddederek şekillere tapınma şizofronisini üretir ve dayatır.
Dindarın anlattığı Muhammed “ nurlu ve onurludur”, dincinin dayattığı Muhammed ise “kendi arzularına bağımlıdır”. Dindar; dini ve evrensel diyalektiği kavramıştır.
O, güzelliklerden huşu duymasını bilendir.
Öncelikleri; nüsuklar/şekiller değil, insanlığın selâmetidir.
Bu nedenle “ dindarın zengin olanına rastlamanız imkânsızdır”!
Dinci ise; şekillere bağımlıdır, Mal biriktirir, Servet yığar, Talan eder. Bunları meşru kılmak için “Peygambere yalan söyletir”, uydurma hadis ithal eder.
Dindarın Rabbi, âlemlerin Rabbi olan Allah’tır. Dincinin Rabbi ise paradır.
Dindar; “emperyalizm Çanakkale’ye dayandığında, başı kınalı olarak cepheye koşandır”. Dinci ise; İngiliz mandasında selâmet arayandır.
***
“Gayya karanlığından Kur’an aydınlığına” adlı kitaptan bir alıntı sunuyorum:
“ Dindarlık adına putperestlik, İslâm toplumlarının ve dünya barışının önündeki en büyük engeldir.
Putperestlik sisteminin bünyesinde filizlenen sömürü dalgasını, dindarlık maskesi giymek sureti ile hayata geçirenlerin mesleğine verilen addır bu. Bu Emevi sürecinde hortlamış olan kabilecilik ve putçuluğun İslâm bünyesinde var olan bir gömlek ile örtülmesidir”.
Bu konuda Hamza el- Harici şöyle tarihi bir açılım yapmaktadır:
Muaviye, Hazreti Peygamber tarafından hem kendisi hem de babası lânetlenmiş bir adamdı. Allah’ın kullarını “köle” Müslümanların mallarını saltanat elde etmek için araç, Allah’ın gönderdiği dini, pusu kurmak amacıyla kullandı. Sonra da yok olup gitti. ( Cahız ve’t – Teybin, 2/123)
Bu ifade muhteşem bir tespit olmakla birlikte, günümüzdeki “ siyasal İslâmcılar” için de tokat niteliğinde bir uyarıdır!
Ebu Süfyan bin Muaviye, babası Hz. Peygamber ile fiilen savaşmış bir adamın oğludur.
Bir çok kaynakta, Resulullah’ın kendisini lanetlediği ifade edilmektedir.
Esasi itibarı ile; Kur’an da onun düşüncelerinden ötürü onu lânetlemiştir.
Şimdi bana diyeceksiniz ki kendisinden önce vahyedilmiş bir kitap nasıl olur da bunu lanetler?
Tam olarak şöyle: (Bakara suresi 89. ayet) Yanlarındakini doğrulamak üzere kendilerine Allah tarafından bir kitap geldiğinde, daha önce inkâr edenlere karşı zafer isteyip durdukları halde, tanıyıp bildikleri kendilerine gelince, onu inkâr ettiler.
Küfre sapanların üstüne olsun Allah’ın laneti!
***
Allah’ın beyanını (Vahyi), kendi çıkar ve amaçları doğrultusunda kullananlar, gerçekleri tahrif ederek, vahyin sistematiğinin içini boşaltanlar ve bunları dünyalık yapanlar bu cümledendir. ( Gayya karanlığından Kur’an aydınlığına- Ozan yayıncılık 2010 –Sf. 164)
Sürçü lisan ettimse af ola.