DİNDAR VE DİNCİ! (2)
Bu tür yazılar asla hata kabul etmeyen/istemeyen yazılardır!
Çünkü inançlarımız gereği, böyle gördük, böyle bildik, böyle de gidiyoruz.
Bakmayın siz, milleti cahil bulup da, kendi tarikat inançlarını bu millete gazlamaya kalkan sözde dinci yazarlara!
Bunların bizde yeri yoktur.
Bizim bir tane kitabımız vardır, her şey de onun içindedir, o da Kur’an’ı kerim’dir!
Çünkü bu Tanrının bizlere gönderip de yol gösterdiği tek kitaptır.
Ama değişik bakan inançlara da saygımız her zaman mevcuttur, yalnız İnsanlık camiasına ve vatana/ millete zarar getirmemesi koşuluyla!
Onun için bu yazıyı okuyanın, okuduğunda da, bize hak verecek veya saygı duyacak kadar ciddiyeti içermesi gerekir.
Bakalım, inanmış olduğum bazı ulemaların yazdığı bilgilerden faydalanarak, doğru bir şekilde bunu sizlere yansıtabilecek miyim?
***
Tarihin vicdanında sorgulanması gereken iki önemli unsurdan bahsetmek gerekir.
Biri insanlık tarihi boyunca “insanlığın tüm değerlerine musallat olmuş bir şer kolu” iken…
Ötekisi, Hakkın rahmet sıfatının aynası olmuş bir bereket damarıdır!
Dindar; dini Allah’a has kılarak aracı tanrılar edinmeksizin iman eden iken, dinci, dini Allahın elinden alarak kişilere entegre eden zahmet abidesidir!
Yani biri rahmet iken, ötekisi zahmettir.
Dindar, toplumsal değerleri kucaklayarak; bireyselliği geri plana iter.
Dininin en büyük düşmanı olan “ sürü psikozunu” reddederek, aydınlanmacılığı öne alır.
Dinci ise, “ sen karışma hocalar bilir” edebiyatı eşliğinde, küfür, çıkar ve riya pazarlamacılığı yapar.
Dindar; şekillerden uzak kalarak, iblisin düştüğü şekil bataklığından çıkma gayreti güderken…
Dinci; “özü” reddederek şekillere tapınma şizofronisini üretir ve dayatır.
Dindarın anlattığı Muhammed, “ nurlu ve onurludur”, dincinin dayattığı Muhammed ise “kendi arzularına bağımlıdır”.
Dindar; dini ve evrensel diyalektiği kavramıştır.
O, güzelliklerden huşu duymasını bilendir.
Öncelikleri; nüsuklar/şekiller değil, insanlığın selâmetidir.
Bu nedenle “ dindarın zengin olanına rastlamanız imkânsızdır”! ( tarihte gördüğümüz erenler, çilekeşler, halen daha adı geçen gezgin, Hz. unvanını almış inananlardır!)
Dinci ise; şekillere bağımlıdır, Mal biriktirir, Servet yığar, talan eder. Bunları meşru kılmak için “Peygambere yalan söyletir”, uydurma hadis ithal eder.
Dindarın Rabbi, âlemlerin Rabbi olan Allah’tır. Dincinin Rabbi ise çıkardır, paradır.
Dindar; “emperyalizm Çanakkale’ye dayandığında, başı kınalı olarak cepheye koşandır”. Dinci ise; İngiliz mandasında selâmet arayandır.
Halen daha görebilmekteyiz!
***
“Gayya karanlığından Kur’an aydınlığına” adlı kitaptan bir alıntı sunuyorum:
“ Dindarlık adına putperestlik, İslâm toplumlarının ve dünya barışının önündeki en büyük engeldir.
Putperestlik sisteminin bünyesinde filizlenen sömürü dalgasını, dindarlık maskesi giymek sureti ile hayata geçirenlerin mesleğine verilen addır.
Bu Emevi sürecinde hortlamış olan kabilecilik ve putçuluğun İslâm bünyesinde var olan bir gömlek ile örtülmesidir”.
Bu konuda Hamza el- Harici şöyle tarihi bir açılım yapmaktadır:
Muaviye, Hazreti Peygamber tarafından hem kendisi hem de babası lânetlenmiş bir adamdı. Allah’ın kullarını “köle” Müslümanların mallarını saltanat elde etmek için araç, Allah’ın gönderdiği dini, pusu kurmak amacıyla kullandı. Sonra da yok olup gitti. ( Cahız ve’t – Teybin, 2/123)
Bu ifade muhteşem bir tespit olmakla birlikte, günümüzdeki “ siyasal İslâmcılar” için de tokat niteliğinde bir uyarıdır!
Ebu Süfyan bin Muaviye, babası Hz. Peygamber ile fiilen savaşmış bir adamın oğludur.
Birçok kaynakta, Resulullah’ın kendisini lanetlediği ifade edilmektedir.
Esasi itibariyle; Kur’an da onun düşüncelerinden ötürü onu lânetlemiştir.
Şimdi bana diyeceksiniz ki kendisinden önce vahyedilmiş bir kitap nasıl olur da bunu lanetler?
Tam olarak şöyle: (Bakara suresi 89. ayet) Yanlarındakini doğrulamak üzere kendilerine Allah tarafından bir kitap geldiğinde, daha önce inkâr edenlere karşı zafer isteyip durdukları halde, tanıyıp bildikleri kendilerine gelince, onu inkâr ettiler.
Küfre sapanların üstüne olsun Allah’ın laneti!
***
Allah’ın beyanını (Vahyi), kendi çıkar ve amaçları doğrultusunda kullananlar, gerçekleri tahrif ederek, vahyin sistematiğinin içini boşaltanlar ve bunları dünyalık yapanlar bu cümledendir. ( Gayya karanlığından Kur’an aydınlığına- Ozan yayıncılık 2010 –Sf. 164)
Sürçü lisan ettimse af ola.