Yazıma başlamadan önce; tam 250 bin şehit ve kayıp verdiğimiz Çanakkale savaşlarında, şehit düşen askerlerimizin manevi huzurunda saygıyla eğiliyor, Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere hepsine de Yüce Tanrı’dan rahmet diliyorum.
Kabirleri Cennet olsun.
***
57. PİYADE ALAYI!
22 Şubat 1915 tarihinde 19. Fırka komutanı Mustafa Kemal tarafından törenle sancağı verilen 57. Alay; Conkbayırı’nda 3 tabur ve bir dağ bataryasını oluşturan yaklaşık 3000 subay ve askerden oluşuyordu.
Conkbayırı’na varıldığı anda bizzat Mustafa Kemal’in yönetiminde, kendisinden yaklaşık 4-6 kat daha büyük bir düşman gücüne karşı taarruza geçtiler.
Mustafa Kemal 57. Alay’a şu ünlü emrini verdi!
“Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum!
Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimizi birlikler ve komutanlar almış olacaktır”!
57. Alay da, komutanı Yarbay Manastırlı Hüseyin Avni Beyden, saka neferi Hadimli Ali Efendiye kadar tamamına yakını şehit oldu.
Ancak, 19. Tümen savaş alanına yetişmişti ve 25 bin kişilik düşman ordusu da yok edilmişti.
57. Piyade Alayı, komutanından bütün subay ve erlerine kadar, kahramanca savaşarak büyük kayıplar vermiştir.
Alay Komutanının da şehit olduğu 57. Piyade Alayı’nın sancağının, Avustralya da bu gün Melbourn Müzesindeki bir vitrinde sergilenmekte olduğu ifade edilmektedir.
Bu müzedeki plâket de şunlar yazılıdır:
“Bu Alay sancağı Gelibolu savaş alanından getirilmiş ama esir edilmemiştir!
Çünkü Türk ordusunun Milli geleneklerine göre bir alayın son eri ölmeden teslim edilmez!
Bu sancak, sonuncu muhafızında altında ölü olarak yattığı bir ağacın dalına asılı olarak bulunmuştur.
Kahramanlık timsali olarak karşınızda duran bu Türk Alayı sancağını selamlamadan geçmeyin” !
Çanakkale savaşının en kahraman askeri birliklerinden biri olan 57. Alay tarafından İngilizlerden ele geçirilen “ganimetler” arasında bulunan bir miğfer ise…
Dönemin Fırka kumandanı Yarbay Mustafa Kemal’e hediye edilmiş ve Mustafa Kemal’de bu miğfere imzasını atmış, miğfer de halen Harbiye Askeri Müzesinde, Hüseyin Avni Bey’in şehit olduğunda üzerinde bulunan üniformasının sergilendiği vitrinde bulunmaktadır.
***
SEYİT ALİ ONBAŞI!Ben size Seyit Ali onbaşının kahramanlığını, top mermisini topun namlusuna nasıl sürdüğünü ve İngilizlerin “OCEAN” zırhlısını nasıl batırdığını değil, bu sefer özel yaşamından bir anı sunacağım.
Bu günkü dost/düşman bakıp da ders alsınlar diye!
Ama nerde o izan?
Her neyse.
***
Koca Seyit harpten döndükten sonra, köyünde kimseye savaş ile ilgili bir şey anlatmaz.
9 yıldır yaptığı askerlik anılarını kendine saklamıştır.
Yaşadıkları hiç de kolay değildir. Büyük travmalar yaşamıştır.
1929’ da Gazi Mustafa Kemal Atatürk bir açılış için Havran’a gelir. Açılıştan sonra Havran nahiye müdürüne der ki; “burada bir Seyit onbaşı olacaktı onu görmem lazım onu bana bulun der”.
Nahiye müdürü; buluruz tabii paşam der ve askerlik şubesinden onun adresini çıkarttırır.
Manastır köyünde bulunan Seyit’e İki jandarma eri gönderirler.
Seyit dağa kömür yapmaya gittiği için onu akşama kadar beklerler.
Seyit dağdan gelmiştir. Jandarmaları karşısında görünce; suçum ne diye sorar? Jandarmalar senin bir suçun yok ama seni gazi paşa görmek istiyor derler.
Seyit Ali onbaşı sevinmiştir.
Gece yarısı nahiye’ye geldiklerinde, nahiye müdürü bakar ki Seyit per perişandır!
Hemen Seyit’i yıkamalarını, tıraş edilmesini ve üzerine de yeni giysiler vermelerini söyler.
Sonra Gazi Paşanın huzuruna çıkarırlar.
Gazi paşa ona sarılır ve alnından öper.
Benim kahraman askerim der. Ne iş yaparsın söyle bakalım diye sorar?
Seyit Ali odun keser, kömür yapar satarım paşam der.
Paşa; sana maaş bağlatayım, bu vatan için senin çok emeğin geçti, bu senin hakkın der.
Seyit onbaşı sağ olun paşam istemem. Ben geçimimi sağlıyorum. Ama senden bir isteğim var!
Odun ve kömür izine tabi, ben ise kaçak iş yapıyorum. Bana izin versinler bu bana yeter der.
Gazi paşa, Nahiye Müdürüne bu talimatı verir ve Seyit onbaşıya’da izin çıkar.
Fakat Nahiye Müdürü değiştiğinde de bu sıkıntısı yine başlar.
Bir süre daha odun/kömür yaptıktan sonra Havran’da bir fabrikada hamallığa başlar.
Seyit Ali Çabuk, 1939 da 50 yaşında iken zatürreye yakalanır ve hayatını kaybeder.
İşte bir kahramanın askerlik sonrası anısı da böyledir.
***
Nerde şimdi böyle bir vatan aşkı besleyenler?
Nerde şimdi böyle birlik ve beraberlik içersinde vatan için ölecekler?
Şimdi kurulu bir yapıyı bile bozmaya çalışıp onu yok etmeye çalışanlar var!
Hayret değil mi?
Ama bu millet öyle bir millettir ki…
Aynı Mustafa kemal Atatürk’ün dediği gibi:
“Söz konusu vatan ise gerisi teferruattır” sözünü ve inancını asla unutmazlar.
Ve bu ulusun kafasını da asla yere eğdirmezler.
Yıkmak, yok etmek, değiştirmek veya yağmalamak isteyenler de, bir gün gelir, geldikleri gibi giderler!
***
Gülen yüzleriniz solmasın inşallah.
Sevgi/saygı bizden değerli okurlarımız.