Yaşadıkça ve gördükçe, içimiz kararıp, yüzümüz de gerildikçe, demek ki yanlış olan/yaşanan ve de kabul edilemeyen bazı olaylar var!
Ve bunlara karşı yapılan hiçbir eylem de, sözler de boşuna değildir hani.
O nedenle önce gördüklerimiz, duyduklarımız ve de kabul edemediklerimiz!
Bununla ilintili olarak da biraz siyasi, biraz da dini bilgi araştırması, alıntısı ve de paylaşımı yapalım dedik.
Her Müslüman’ın dağarcığında olması, inanması gerektiği gibi!
Okunursa, kıssadan hisse de alınırsa tabii…
Ortalık barışık yapıya, sevgi/saygı konumuna gelir mi, acaba diye düşünmeden de edemedik hani.
Bunun ileriye dönük verisini de tam olarak bilemem ama şimdilik konumuz bu!
Hem de Kuran-ı, gerçekçi, Hukuki ve de vicdani bir şekilde ele alarak paylaşmak.
Çünkü öyle söylemlere, öyle icraatlara, öyle bakışlara ve günlere şahit olduk ki bu konulara girmemek ve değinmemek de elde değil.
Söylenenler, yapılan atıflar, yani; “ biz hepimize yeteriz” değil de, “ biz bize yeteriz” gibi bakışlar ve söylemler ağrımıza gidiyor a dostlar, ağrımıza!
Siz kim, bizler kim?
Aynı boydan, aynı dilden, aynı inanıştan olanlardan değil miyiz?
Bizler böyle biliyor, böyle inanıyoruz ama…
Eyvah ki eyvah!
Neredeyse her gün itici ve kırıcı sözler, her gün yaftalama, her gün öteleme!
Hem de hiç düşünmeden/üzülmeden ve de umursamayanlar tarafından.
Ne adına?
Tabii ki siyasi erk adına!
Yazık!
Bunu söyleyenler de ikaz edilir ama kıymeti yok.
Çünkü o güzel dinimizin siyasi alanda yerini buldurdular bile!
O kapanmayan yaralar açıldı bir kere desem yeridir!
Ne kadar üzücü değil mi?
Allah hepimize sabır ve akıl versin.
***
Allah din bilginlerini ve âlimlerini de başımızdan eksik etmesin!
Fakat doğru, vicdanlı, Allah korkusu ve Kuran’i inanışlı olanlarını!
Çünkü onlardan ders alacağımız daha çok veriler var.
Biri sağdan gitse de…
Biri de soldan…
Önemli olan, “günah, ayıp, suç, gasp, kast, yalan” olaylarına karşı durmak ve doğrularda buluşarak bir olmak…
Vatanı ve milleti sevmek, korumak/kollamak…
Hepimizin görevi olmalıdır.
İşte zaman da tam şimdi o zaman!
Hele bir bakalım “Allah” diyen, sen bizden değilsin diye insan öteleyen siyasilerin, Allah korkusu da ne kadarmış?
***
Önce Yüce Tanrım kutsal kitabımızın başın da bakın ne diyor?
IKRA; yani oku, yani öğren ve öğret! ( Alak suresinin 1. Ayeti.)
***
Ben ne ulemayım ne de bilgin. Ama her Müslüman gibi merak edip okuyup öğrenmeye ve Kuran’ın ilk ayeti olan “ALAK” suresinin 1. Ayetinden başlayarak bunu sizlerle paylaşmaya çalıştım.
Yanlışım varsa lütfen beni uyarın.
***
BÜYÜK GÜNAH NEDİR?
Değerli okurlarımız; bu bilgiler, kitabi bilgilerdir!
Sürçü lisan edersek af ola.
***
Acaba Kuran’ın “büyük günah” dediği şey nedir?
Namaz kılmamak mı?
Oruç tutmamak mı?
Başörtüsü takmamak mı?
Önce bunu iyi bilmek gerekir, her Müslüman gibi.
Kuran’da “suç, günah, hata” tabirlerinden öte bir de “ büyük suç/büyük hata/ günah” tabirleri de geçiyor!
Baktığımızda bunların yedi yerde geçtiğini görüyoruz.
Ne olduğunu anlamak istiyorsak?
Gelin birlikte bakalım.
Nuzül (iniş) sırasına göre.
***
İlki NECM suresinde: Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır.
Bu, kötülük yapanların karşılıksız kalmaması, güzellik yapanların ise daha güzeliyle karşılıklarını bulması içindir.
Onlar ki orada bir hataya düşseler de büyük günahlardan (kebârie’l-ism) ve çirkin davranışlardan kaçınırlar.
Rabbinin mağfireti geniştir; bundan hiç şüpheniz olmasın.(”Necm; 53/31-32)
***
(KEBÂİRE’L- İSM): Sözlükte kökü “büyük olmak”, “ suç işlemek, günaha girmek” demektir.
Bu iki kelimeden oluşan ise “ büyük günahlar” demektir.
Bu deyim aslında sadece Müslümanlara değil, insanlığa da önemli mesajlar vermektedir.
Ayette geçen “lemem” kelimesi ise “ bir anlık şuursuzluk hali” demek olup (Razi) “ küçük günahlar, ufak/tefek hatalar” şeklinde meşhur olmuştur.
Demek ki” günahın büyüğü/küçüğü olmaz” sözü doğru değildir.
Suçun ve günahın büyüğü olur ve Kuran bu anlamda büyükler için ( kebâir) demektedir.
Peki, büyük günahtan ne anlamalıyız?
Ayet bağlamına baktığımızda, “ Dünya ve ahret Allah’ındır” (Necm; 53/25) “ göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır.” (Necm; 53/31). Tekrarlı vurgularından da anlaşılacağı gibi büyük günah (kebâire’l- ism) “sahiplenme” mülk ile ilgilidir.
Keza aynı bağlamda “ insan için emeğinden başka hakkı yoktur” “ Necm 53/39) ve “onun emeği karşılığını görecektir.” (Necm 53/40). Tekrarlı uyarısından da anlaşılacağı gibi kişi emeğinden başka bir şeye sahip değildir.
Bunu unutup örneğin, çift çevirerek, emeği sömürerek vs. Allah’ın mülkünü ve insanların alın terini sahiplenmeye kalkışması büyük günah olmaktadır. Sure bağlamından anlaşılan budur.
***
İkincisi VAKIA suresinde:
İçlerine işleyen bir ateş ve kaynar su, kapkara boğucu bir duman, ne serinletir ne rahatlatır çünkü onlar bundan önce zenginliğin şımarttığı kimseler (mutrefin) idi ve yani/ büyük günah ( hınsı’l- azîm) üzerinde ısrar ediyorlardı. (Vakıa; 56/42- 46.
(MUTREF): “ Bolluk içersinde olan şımarmış” demektir. Bolluk ve nimet içinde olmak, şımarmak (teref), konfor içinde olmak, nimetler içinde yüzmek (teterrüf), konfor, rahatlık, lüks, şımarıklık kelimeleri bu kökten…
Demek ki mütref, bir toplumun rahatlık ve konfordan şımarmış, “ fors” sahipleri demektir.
Bu durumda Kuran’da sık/sık geçen mele-i mütref “ kavmin zenginlikten şımarmış ileri gelenleri” demek oluyor.
Bu gün için devlet beslemesi ailelere, sosyete çevrelerine, lüks ve sefahat içinde yaşayan zümrelere ve onlara özenenlere de tekabül eder. (Bkz. “ kur’an’da alttakiler ve üsttekiler” makalesi).
Bu durumda ayet bağlamında büyük günah (hınsı’l- azîm) insanlar açlık ve yoksulluk içindeyken zenginlik, bolluk ve refah içinde yaşamak ve bunun verdiği vurdumduymazlık ve şımarıklık (mutref) demek oluyor. Öyle ki böylesi tipler bu şımarıklık içinde hesap, kitap, mizan, yeniden diriliş nedir bilmezler, aldırış etmezler, bunları hiç umursamazlar.
***
Üçüncüsü İSRA suresinde:
Dördüncüsü ŞURA suresinde:
Beşincisi BAKARA suresinde:
Altıncısı yine BAKARA suresinde:
Yedincisi NİSA suresinde: Bulunmaktadır.
***
Görüldüğü gibi Kuran’da “ büyük günah” bir şeyi sahiplenme(mülk) etrafında dönmektedir. Bu Kuran’ın bir taraftan Âdem kıssasındaki vesveselerin anası (şecere-i huld ve mülk-i layebla) diğer taraftan da “ en büyük zulüm” (zulmün azîm) dediği şirk ile ilgilidir.
Şecere-i huld: Son sınırına varıncaya kadar mal toplama.
Şecere: toplayan şey, huld: son, sınır. Sembolik dilde “sonsuzluk ağacı” (taha 120).
Mülk-i la yebla: Yıkılmayacak bir iktidar ve mal sahibi olma. (taha 120) .
Şirk-i zulmün azim: En büyük zulme ortak olmaya kalkmak. (lokman 13).
***
Şimdi şöyle sağınıza ve solunuza bir bakın bakalım.
Bundan korkan, ürken veya çekinen dindar bir siyasi var mı?
Yarınını Allah korkusu ile geçirmemek için düşünen var mı?
Şu zamanlarda hutbede söylenen veya okunan bunlardan birisi var mı?
Varsa, helâl olsun derim sizlere.
Ama ya yoksa?
İşte o zaman iyice düşünmeniz gerekir.
Ne varsa o mübarek Kuran’ da var.
Onu okuyun ama anlayacak bir şekilde okuyun.
Yoksa araştırın/bulun, öğrenin ve de doğru olan yolda dimdik ilerleyin.
Tanrım sizinle birlikte olacaktır.
İnansanız da, inanmasanız da!
Sevgi/saygı bizden sevgili okurlarımız.
Gülen yüzleriniz solmasın inşallah.