BU EFE BİZİM EFE! (Küskün Efe)!
Efenin birine sormuşlar!
Efe nasıl atarsın diye?
Efe hemen kaşlarını çatıp; “düzgün atarım. Üstüme de pek yoktur hani” demiş.
Yok/ yok öyle değil…
Yani nasıl atarsın, mesnetli mi, mesnetsiz mi?
“Yahu bazen destekli, bazen de ayakta desteksiz atarım!
Ne olmuş ki?” demiş.
Yok be efe, yani konuşmalarında nasılsındır?
Doğru söylemler mi, palavra mı, üfürük mü o şekilde, diye sormuşlar?
Efe şöyle durmuş, bir sağa bir sola bakmış, düşünmüş…
El yüzüne çıkacaksak, biraz düşünmem lazım demiş!
Aha işte efe dediğin böyle olur, boş yok, boşa da para yok hesabı.
***
Ki efeler yalan söylemez, kalçadan oynamaz ve de kıvırmaz!
Palavra atmaz veee ancak omuzdan oynar diye bilinir.
Çünkü öyle derdi büyüklerimiz.
Ama bu efe bizim efe!
Atmaz, tutmaz, yalan da söylemez hani.
Fakat bu aralar sesi de çıkmaz oldu.
Hep zamanını bekliyor diyorlar ama nasıl bir zamandır bilen de yok.
Neyin zamanıdır onu da bilen yok?
Kızanlarında da iş yok.
Bir çatışma mangasıdır oluşturamadılar!
Hep zaman diyorlar ama…
Neyin zamanı diye sorulduğunda da?
Zamanı geldiğinde görürsünüz deyip, sırra kadem basıveriyorlar.
***
İşte böyle diye/ diye zaman akıp gitmiş ve neredeyse herkeste saçlar bembeyaz oluvermiiiiş.
Kimi seçim derdine düşmüş…
Kimi de geçim derdine.
Ama efeden hala tık yok!
Geçenlerde sevenleri kendi aralarında konuşurlarken; “yahu şu bizim efeyi bir arayalım bakalım ne haldedir?
Ölü mü, sağ mı” Bir soralım demişler.
Aramışlar aramasını da ses seda yok.
Başlamış telefonlar zır, zııır, zırt diye çalmaya!
Efe herhalde küsmüş ki telefonlara cevap bile verme tenezzülünde bulunmamış.
Sevenleri kendi aralarında yorum yaparlarken, biri demiş ki..!
“Kesin çakalın biri yine bir şeyler aktarıp yalan yanlış bir gazlama falan çekmiştir. Yoksa efe cevap vermezlik gibi bir hareket içine girmezdi” demiş.
Halbuki küseceğine, bir soruversin değil mi ama?”
Sevenleri, ne yapalım diye düşünürlerken, içlerinden biri de; “bu efe küskün olduğuna göre, bundan sonra onun adı da “küskün efe” olsun bakalım, demiiiş.
İşte o gündür, bu gündür bizim efenin adı da küskün efe olarak kalıvermiiiş.
Sevenleri yine kendi aralarında konuşup bir karara varmışlar!
Küskün efe’yi bir daha da kimse aramasın. Ta ki kendisi arayıncaya kadar, diye konuyu bağlayıvermişler.
Şimdi herkes küskün efe’yi uzaktan takip eder olmuş.
Bakalım hangi zamana kadar!
Ama yine de duramamışlar, halbuki zaman şimdi tam da onun zamanıdır, siyasi alana çıkıp da şöyle; “varım beyler varım, hem de aslanlar gibi varım, demesini çok bekler olmuşlar.
Ama yine de kendisi bilir tabii diyerek üzgün bir yapıda toplandıkları yerden ayrılmışlar.
Eh, gidiş o gidiş işte.
Ama efe halen yerinde!
Hayret değil mi?
Hayret ki ne hayret?
Halbuki kolayca pes eden değil, aslanlar gibi mücadele eden makbuldür.
İşte zaman da aslında şimdi bu zaman!
Böyle bir zamanda da, bileğini bükecek falan da pek göremiyorum hani!
Çünkü insanlar çok badire yaşadı, gördü, duydu, aldandı, aldatıldı, inandı ve de dersini aldı!
Ağızları ve dilleri de cayır/cayır yandı!
Bunlara dair her şey de yazıldı, çizildi!
İşte şimdi tam vakti, hadi be efe?
Çık meydana gali diyerekten de halen daha dillendirme yapıyorlarmış.
Senin sıran geldi. Bunu da iyi kullan.
Siyah küheylana bin. Pusatlarını da kuşan, çık artık ortaya!
Ama önce istersen Sultan dağına çık da bir stres atıver. Rahatlarsın ve karar vermede de zorluk çekmezsin, diyerek son sözlerini de söylemiş olmuşlar.
Unutma, postacı kapıyı bir kere çalar da demişler.
Ama halen daha çıt yok!
***
Efendim bu olay biraz gizemli!
Bu efenin kim olduğunu sorarsanız, bunun cevabını da asla alamazsınız!
Ama efe ortaya çıkar da, “ varım ülen kaytan bıyıklılar, pos bıyıklılar, varım” diye haykırırsa, işte o zaman bizim küskün efenin kim olduğunu öğrenmiş olursunuz.
Yoksa hiç kusura bakmayın, bu bilgi bizimle beraber mezara kadar gider.
Gülmek, gülümsemek güzel bir olaydır.
Dilerim yüzünüz her zaman güleç olur.
Sevgi/saygı bizden.