Hey dostlarım, arkadaşlarım, vatandaşlarım, okurlarımız hey!
Ne günler yaşıyoruz ama?
Güçlü isen, hele paran var ise yaşarsın…
Ama bu yok ise hayatın cilveli sıkıntılarıyla ile yaşayacağım diye de bu dertlerle boğuşur durursun!
O nedenle dedim; “ne günler yaşıyoruz” diye.
Sakın kimse kızmasın ve darılmasın ama hayatın yaşananları, gerçekleri de bu işte!
Hangi siyasi görüşe sahip olursanız olun, hangi partiye oy verirseniz verin ama sakın siyasilerin gözünüzün içine baka/baka söylediklerine de asla inanmayın.
Çünkü ne aslı var, ne de mesnedi!
Bir Sayın vekilin söylediği; “bunlar mini mini zamlar” ne olmuş yani” gibi ifadeler de adeta halkla dalga geçmekten başka bir şey değildir.
Zam’ın minisi, büyüğü, kazıklısı vatandaş için hiç fark etmez!
Bakın şimdi, küçük ve tek bir misal vereceğim; bir köprü geçişi ücretini ele alalım:
2018 yılı geçiş ücreti: 135 Tl.
2020 “ “ : 155 Tl.
2021 “ “ : 165 Tl.
Nedir bu?
Zam’dır zam!
Bunun minisi, büyüğü veya kazıklısı hiç fark etmez!
Tanrım garip vatandaşlarımızı koruyup/kollasın.
***
Ama bu böyle olsa da, vatanınızı ve insanlarını da sevin, siyasi partilere de demokrasinin gereği lütfen saygı duyun!
Zira ekonomik nedenlerden dolayı da, insanlarımızın neredeyse zinciri kopmuş gibi görüntü verse de, yine de takıya ile ayakta durmak için çırpınan siyasilere de pek fazla prim vermeyin!
Çünkü siyasi güç, ortamda kar buz olsa da, ortalığı günlük/güneşlik gibi göstermeye devam ediyor ve edecekler de!
“Ne olacak bizim halimiz” deseniz de, yine de kendi benliğinize güvenerek aklınızla hareket etmeye lütfen devam edin.
Görün, bilin ve yaşayın, ondan sonra da demokratik bir şekilde, zamanı geldiğinde ne yapacağınıza dair de kararınızı kendiniz verin!
Kimsenin gazlamasına ve ötelemesine gelmeden de, vatandaşlık görevinizi de akıllıca yapın!
Yoksa bu işin ötesi olmaz.
Ve kimsenin kimseye söyleyeceği de olmaz ve herkes özgür düşünceye de saygı duyar, duyması da gerekir.
***
Bakın vatandaşlar, kahvede, minibüste ve parklarda bir araya geldiklerinde neler diyor?
Çiftçiler ve köylüler şikâyetçi!
Çalışanlar pandemi nedeniyle huzursuz ve de her an işten çıkarılırız düşüncesiyle tedirgin!
Sağlık mensupları; doktorundan hemşiresine hatta temizlikçisine kadar korku/kuşku içersinde!
Bir çok doktor istifa ederek yurt dışında çalışmak üzere arayış içersinde.
EYT’ liler huzursuz ve karamsar…
Ya esnaflar?
Onlarda sıkıntıda.
Emekliler derseniz hepsi de ekonomik olarak mağdur olduklarını ifade ediyorlar.
Ya hak/hukuk ve adalet?
İşte vatandaşlarımızın her gün birbirleriyle konuştukları/tartıştıkları konu bunlar!
Bunun takdirini de siz okurlarımıza bırakıyorum.
Dahası da var ama geniş kitleleri kapsayan bu belirsizlik ve huzursuzluk da örnek olarak her hal yeter diyorum.
Şimdi gelelim saadete:
Siyasi erk bir taraftan ekonomik ve ülke olarak uçtuk, Enflasyon’muş, Devalüasyon’muş, o da ne diyor ve onlara ait oranları da küçük/düşük olarak paylaşıyorlar!
Diğer taraftan, siyasi erk’e destek verenler de; ülkemizdeki fakir/fukara çoğaldığından “ askıda ekmek” düşüncesini paylaşmaya çalışıyorlar!
Yani, ekmek almakta bile sıkıntı çeken birçok varlığın olduğunu resmen ifşa etmiş oluyorlar!
Halkımız da bu duruma bakarak; ” bu ne oruç, bu ne lahana turşusu” misali de, yorumlar da bulunuyorlar!
Ve onlar söylüyor/ anlatıyor, biz de onların dili olarak elçilik görevini yapıyoruz işte.
***
Şimdi önemli olan bir konuya geliyorum.
Yani Müslüman’ım diyen her bireyin insan ayırt etmeden uyması gereken Yüce Tanrı’nın emrine:
Ne diyor Yüce Tanrı’mız kutsal kitabımız olan Kuran’ı kerimin ikinci emri olan Alak suresinin 6/14 ayetlerinde?
“Kesinlikle senin düşündüğün gibi değil!
Rabbine olmasına rağmen insan kendisini yeterli gördüğünde, kesinlikle azar.
Salat ettiği ( Mali yönden ve zihinsel açıdan destek olduğu; toplumu aydınlatmaya çalıştığı) zaman bir kulu engelleyen kişiyi gördün mü? Hiç düşündün mü? Eğer o salât eden kul, doğru yol üzerinde idiyse ya da takvayı ( Allah’ın koruması altında olmayı) emrettiyse…
Hiç düşündün mü, eğer salât edeni engelleyen o kişi, yalanlamış ve yüz çevirmiş ise!
Salât’a engel olan o kişi, bilmedi mi, Allah’ın kesinlikle görmekte olduğunu”? (Alak suresi 6/14 ayetleri).
Salât’ın öz anlamı ise; “Destek olmak, yardım etmek, sorunları sırtlamak” demek olmasına rağmen maalesef asırlardır yalnızca “ Namaz ve ibadet gibi” olarak algılana gelmiştir.
Burada sadece bilinmesi açısından ele aldığımız Rabbimizin 2. Emri olduğunun görünmesine yöneliktir.
Salât’ın iki yönü vardır.
Zihni yönü; eğitim ve öğretim yönüdür, halkın dinini yani Kuran öğrenmesi için okullar, evler ve merkezler açılması ve bunların devamlılığının sağlanması/ayakta durması.
Ama siyasi erk alanı yaratmak için yalnızca tarikatlara yönelik değil…
Sistem içersinde her vatandaşımız için adilce yapılmalıdır!
Mali yönü; Halkın geçiminin devamlılığının sağlanması için; iş yerleri açılması dahil…
Günümüz Türkiye’mizde örneği görülen Bağkur, SSK gibi sosyal güvenlik sistemlerine benzer, sosyal güvenlik ve mali yardım sistemlerinin teşkili ile kimsesiz, yetim, fakir, garip ve güçsüzlerin malen desteklenmesi ile bekar gençler ve dulların evlendirilmeleri dahil…
Sosyal sorunların sırtlanması, dertlerine deva olunması ve bu maksatlara yönelik kurumların oluşturulması yaşatılması, ayakta tutulması demektir.
Ama insanlarımıza da asla ayrı bakılmadan!
Şimdi bir Kuran ayetlerine bakın ve bir de halkın sızlanmalarına/haksızlığa uğradıklarına bakın!
Aklınıza ve de inancınıza göre de bunu yorumlayıp bir görüşe sahip olun.
Oysa tek amaç; bu ülkenin büyümesi/gelişmesi/dünya coğrafyasında onurluca yerini alması ve de insanlarının yüzünün gülmesi için elden gelenin yapılmasıdır.
Buradaki ana tema; iki ayrı siyasi duruşların söylemlerinin birbirlerine göre tezat teşkil etme olayıdır!
Biri ortalığı güllük/gülistanlık gibi ifade ederken bir öteki fakir/fukaranın çoğaldığından dolayı, “ askıda ekmek” konusunu dillendirmektedir!
Aslında doğru bir bakıştır ama ülke insanlarının yaşamı konumunda birbirlerine tamamen ters düşmektedirler.
Allah yardımcımız olsun.
Sürçü lisan ettiysek af ola.
***
Takdir siz değerli okurlarımızındır.
Sevgi/saygı bizden değerli okurlarımız.