ALMA MAZLUMUN AH’INI!
Bu millet iki yerel seçim yaşadı.
Bakın bu millet/bu seçmen seçimler için ne diyor, ne düşünüyor, nasıl bakıyor ve bu seçimleri nasıl yorumluyor?
Şöyle bir bakıp, kısaca dillendirmeye ve elçilik görevimizi yapmaya çalışalım bakalım.
***
Demokrasidir/insan haklarıdır/ haktır/vicdandır/hukuktur!
Bırakın bireysel düşüncelerimizi ve bakışlarımızı, inanın dilimizden bile neredeyse kayıp gitmek üzere idiler.
“Neredesin ey adalet/ey hukuk” diye aranmaya bile başlanmıştı desem yeridir.
Bunun ilk adımı da zaten Sayın Kılıçtaroğlu tarafından Ankara’dan İstanbul’a doğru atıp yürümesiyle başlamıştı!
Bu seçimlere giderken öz’de milliyetçiyim diyenler bile; T.C. ye, andımızın kaldırılışına Fransız kalmışlar ve son olarak seçim çaresinin HDP seçmeninde olduğu gerekçesiyle de, Apo’yla görüştürmelere/elçilere bile sessiz kalıp, İstanbul’a serdikleri mitil’i de toplayarak Ankara’ya dönüp seçimleri oradan izlemişlerdir.
Ama ne çare ki bazı vatansever MHP’liler ve ülkücüler de, vatan/millet ve adalet adına üzerlerine düşen görevi yapmışlardır.
Çünkü devletin erk’ini ve gücünü arkasına alanlar, olmadık işler yapıp, tasvip edilmeyen söylemler/hakaretler / tehditler edip, insanlarımızı ötelemeye, siyasi anlamda da adeta ayrıştırmaya çalışıyorlardı.
Hele siyasetçi ve gazeteci, hatta parti genel başkanlarını bile neredeyse göz göre/dövdürülüp linç ettirecekler kadar da kindar yapıya bürünmüş bir bakış içersindeydiler!
Yazıktır!
Ayıptır diyorlardı!
Ama ne mümkün, dinleyen bile yoktu?
Hele yapılmış olan ilk ve sonraki seçim önceleri söylenenler ve yapılanlar?
Adeta milletin, hangi partinin mensubu olurlarsa olsunlar, seçmen olanların kulaklarında çınlıyordu! Çünkü bu tür yapıları tasvip etmiyorlardı.
Şimdi hep beraber anımsayalım bakalım, neler deniyordu?
İlk seçim sonuçlarına göre, “önce yunanlılar sevindi “ diyorlardı!
Sonrası, bunlar Pontus, bunlar Bizans, bunlar azgın azınlık diyorlardı!
Hele bazı bakanların; “ bu adilere oy verecek misiniz” gibi kabul görmeyen hakaretleri vardı!
Hakaret ediyorlardı ve en tehlikelisi de, “ senden/bizden diye ayrıştırmaya çalışıyorlardı!
Hele seçim kurulunun halk nezdinde yaptıkları ve verdikleri yandaş kararlar?
Ve bu uyumsuz kararlar karşısında “ nerede bu adalet” diye bu yüce milleti adeta sessizce ağlatıyorlardı!
Kendinden olanlar Müslüman/yandaş ve öz evlâtları…
Kendinden olmayanlar ve onun gibi düşünmeyenler de, Yunan’dır/Pontus’tur/ haindir ve bir nevi dışlanmışlar gibi bir gözle bakılıp olmadık sıfatlarla kötüleniyorlardı!
Bunlar yetmiyormuş gibi birde “Sisi” diye bir kavramı da yapıştırmaya çalışıyorlardı!
Aynı Emevi’ler döneminin “harici” inancında olanlar gibi!
Hayret değil mi?
O inançta olanlar da o tarihte Hz. Ali’ye bile az çektirmediler hani!( tarih kitaplarına göre)!
Ama o yüce Mevlâ yok mu?
O ilahi ve adaletli yüce güç yok mu?
İnsanların beynine ve vicdanına hükmederek, bu düzensiz ve tasvip edilmeyen yapıya çok büyük bir ders verdi!
Hem de özlediğimiz demokratik bir şekilde!
***
Bu yapılardan muzdarip olan, sıkıntı çeken, haksızlığa uğrayan her Müslüman’ın ağzında da bir söz vardı!!!
“Şükürler olsun Yarabbi, bu günleri de bizlere gösterdin/bahşettin” diye memnunluk ifadeleri çıkıyordu.
Aynı; “ alma mazlumun ah’ını çıkar aheste/ aheste” gibi söylenen sözün de bir başlangıcı gibiydi!!
Vee buna sebep olan büyük hukuk yanlışlığının, hak açısından da nasıl bir yanıltıcı olan yapısının özünü ve gerçeğini de ortaya sermiş oluyorlardı.
Tabiri caizse, seçimin iptali gibi!
Ama vicdan ve adalet el/ele olmuş, o ilâhi adaletin gerekeni yapmışlardı!
Alt tarafı bir yerel seçim dedikleri halde, yapmadıkları/söylemedikleri kalmamış, sonrası söylemlerde ise; “ İstanbul’u kaybedersek her tarafı kaybederiz” korkusuyla olmadık talihsizliklere de yol açmışlardı!
***
Hele Sayın İmamoğlu!
Ona yönelik söylenmedik, yapılmadık ve yapıştırılmadık lekeler kalmadı!
Hele son zamanlarda merhum Mursi’nin hakka yürümesiyle birlikte, Sisi suçlamaları da dillerden düşmüyordu!
Oysa Sayın İmamoğlu’nun Sisi ile ne ilişkisi olabilirdi?
Ama maalesef siyasetin de dili bu idi.
Ama vicdanı ve aklı olan, adeta Türkiye mozaiki olan İstanbul seçmeni bu yanlışlıkları görerek, “ artık yeter” şeklindeki tavrıyla gerekeni de yapmışlardı!
“Ne mutlu aklı başındaki seçmenlerimize” diyorlardı!
***
Siyaset bir tarafa!
Önce insanlık ve adalet gibi faktörler de sanki geri gelmiş gibi, insan haklarını/hukukun üstünlüğünü ve adaletli paylaşımı savunanlar da, yalnız İstanbul’da değil, ülkenin her tarafında adeta bayram yapıyorlardı, mağduriyetin zaferini kutluyorlardı.
Bu seçime katılan seçmen, baskıdan, hakaretten ve ötelenmeden bıkmış, demokratik bir şekilde de elindeki gücü kullanarak özlenen bu yapıyı geri getirmişlerdi.
Fakat bu durumdan alınması gereken dersler vardır!
Ama nerdeeeen?
Bu halktan güç alarak erk kazanıp istediklerini hukuksuzca yapanlar, bir gün yine bu halktan bu gücü alamayacaklarını sanki hiç düşünmemiş gibiydiler!
İşte bu İstanbul B.B. seçimleri önce bizlere ne anlatıyor, bunu iyi gözlememiz gerekecek ve sonuçta hangi partili olursa olsun ki bu bir demokrasi geleneğidir, bize önce insanlık/vicdan/adalet/hukuk ve hakça paylaşım gibi bir bakış/duruş gereklidir.
Barışık yapı gereklidir.
Çünkü dini/dili/rengi ve kültürü ne olursa olsun bu halk; “ Yüce bir ulusun halkıdır, bu halk; “Yüce Türk Devletinin mensuplarıdır”!
***
Bu seçimlerin sonuç tablosu da, bazı bilim adamlarının, gelecekte siyasi yapının sonunun başlangıcı olarak gördüklerini ve bu ahvalde gideceklerini söylüyorlar.
Kısaca vatandaşın olan/konuşan dili bu!
Ne derece ifade edebildim bilemem ama…
Sonuçta bir tebessüm yeterlidir, değerli okurlarımız.