Sofralarımıza Rabbimiz’in bize bahşettiği yeryüzü sofrasından taşırız onca nimeti. Sofra, daire şeklinde yuvarlaktır genellikle onun etrafı bizi bir araya toplar, eşimiz çocuklarımız anne, babamız ya da misafirlerimiz, gözlerinin içine bakarak bize verilen nimetin paylaşım zamanını yaşarlar. Anne ve babanın günün yorgunluğunu atabildiği tek yer sofradır. Anne, babanın hallerinden gününün nasıl geçtiğini, baba ise çocuğunun gün içinde yaşadığı sevinci- hüznü sofrada yüzüne bakarak anlar. Hele evde dede ve nine varsa gün boyu sıkılmışlardır ve onlar için günün en güzel anı oluverir o sofra.
Aynı zamanda toplantı anıdır, günün değerlendirmesidir. Okul nasıl geçti? İş nasıldı bugün? Yorgunluğun yerini muhabbet ortamı almaya başlar. Sofranın geleneksel şekli bile bize, bizim nereye ait olduğumuzu öğreten ne güzel bir sahnedir. Kültürümüzde aynı ya da ayrı kaptan yemenin de bir sakıncası yoktur. Sofraya büyükler beklenir, sofraya oturmadan eller yıkanır, edebli bir şekilde oturulur. Başkalarıyla yenecekse herkesin sofraya oturması beklenir, büyükler yemeğe başlamadan başlanmaz, başkalarını rahatsız edecek söz ve davranışlardan kaçınılır, her işte olduğu gibi besmele ile başlanılır, önümüzden yenir ve yemek seçilmez. Açgözlü davranılmaz, yavaş yavaş ve güzelce çiğneyerek lokmalar yutulur, su içilirken de aynı ölçüye dikkat edilir, yani yavaş yavaş içilir. Ayrı tabakta yeniliyorsa tabağa yenilecek kadar yemek koymak, müşterek bir tabaktan yeniliyorsa önünden yemek, tıka basa karnı doyurmadan sofradan kalkmak esastır.
Sofra adabında ,“ Yavrum sen yeter artık, biraz da kardeşin yesin “ gibisinden büyüklerin dokunuşları çok önemlidir. Verilen mesajlar çok çok anlamlıdır.
Herkesin sevdiği ve az yapılmış muhallebi gibi sevilen bir tatlıya, ilk anda kaşıklar hızlı gider. Sonra büyükler doymuş gibi yapar, çocuklar utanır uzatamaz kaşıklarını, azıcık kalır tabağın içinde ya ne tatlı andır o an.
Yemek bitince nimetin gerçek sahibine dua edilir. “Çok şükür bin şükür-Allahım olmayanlara da ver. Allah çok versin, bereket versin, hacı sofrası olsun , ”diye dualar edilir, Hz. İbrahim ’e nisbet edilerek “Halil İbrahim bereketi versin.” denilerek kültüre göre temenniler yapılır ve sofradan kalkılır.
Aile fertleriyle ve misafirle sofrayı paylaşmak ise ayrı bir hazdır biz de. Misafiri olan sofranın yeri ayrıdır inancımızda. Misafir ağırlamak, sofra kurmak ayrı bir gelenektir bizde. Çünkü adı bile Tanrı Misafiridir. Hele uzaktan gelene “Aç mısınız?” diye sorulmaz bile. Artık dışarda yemek sanki daha bir kolayımıza geliyor. Ramazanlarda iftarları misafirleri dışarda ağırlıyoruz artık. Bu modernitenin bize dayattığı gizli bir ajanda mı acaba demekten kendimizi alıkoyamıyoruz.
Yemekte doymadıklarını ifade edenlere Sevgili Peygamberimiz “ herhalde ayrı ayrı yiyorsunuz “ buyurmuşlar, evet cevabını alınca “Yemeği birlikte yiyiniz, besmele çekiniz, yemeğiniz bereketlenir” buyurmuştur. ( Ebû Dâvûd, Et`ime 14. )
Çünkü her nimet Allah’ın bize lütfudur. Su ikram edene “Su gibi aziz ol” deriz, yerde bir ekmek kırıntısı görsek onu derhal alırız,öperiz nimeti alnımıza koyarız, asla çiğnemeyiz ve mümkünse yüksek bir yere bırakır, sanki kuşlara kurtlara ikram ederiz. Asla zayi etmeyiz.
Yemek yemek en temel ihtiyaçtır. Ancak sofra kültürünün birleştirici özelliği ihmal edilmemelidir. Kaybetmeye başladığımız sofra kültürünü yaşatmak için şunlara dikkat edilmelidir:
- Sofrada büyükler ihmal edilmemeli. Onlar , sofranın ve ailenin bereketidir. Hele evimizde çok yaşlı ve aciz varsa asla dışlanmamalı, yemek ve tabakları ayrılmamalı.
- Çocuklar ne kadar acıkırsa acıksın herkesin toplandığı sofra vakti beklenilmeli.
- Evin büyükleri tarafından tecrübe paylaşımları yapılmalı.
- Günün muhasebesini yapmak adına tüm aile fertlerinin konuşmasına fırsat verilmeli.
- Televizyon ya da bilgisayar karşısına sofra asla kurulmamalı.
- Ailenin tüm bireyleri telefonlarını sofradan uzak tutmalı.
- Aile bireyleri tespit ettiği hataları birbirlerine sofrada yüzlerine vurmamalı. İlimiz ifadesiyle “Nimeti boğaza çizmemeli.” Değerlendirme yemek sonrasına bırakılmalı.
- En önemlisi ise “İSRAF” a çok dikkat edilmeli. “Anne Cennette ekmek var mıdır?” diye açlıktan ölümü temenni eden çocukların olduğu bu devirde, atılan her bir ekmeğin, otellerde dökülen onca yemeğin, modası geçti diye giyilmeyen onca kıyafetin vebalini nasıl veririz gerçekten bilmiyorum. Anadolu’da “ekmek çarpsın” diye söylenen yemin ifadesi, bize ekmek=nimet demek olduğunu öğretir.
Rabbim nimetini üzerimize yağdırsın. Bizi darlıkla yoklukla imtihan etmesin. Verdiği rızıklara şükreden kullar olabilmeyi nasip etsin. SOFRALARIMIZ BEREKETLİ OLSUN.