(DÜNDEN DEVAM)
Tam bu sırada bir ses: "O'nu doğuda batıda dolaştır ve okyanuslara daldır. Ta ki bütün yaratıklar, melek, hayvan, kuş, balık ve diğer mahlûkat onun Resüflüğünü tanımış, bilmiş olsun" diye nida etti.
Torununun doğumunu haber alan dedesi Abdülmuttalib, develer kesip ahaliye ziyafet vermiş ve adını Muhammed koymuştu. Amcası Ebu Leheb'e cariyesi Süveybe haber verince, sevincinden onu azad etmiştir. Ebu Lehep, Efendimizin peygamberliğine sevinmemiş, üstelik tam cephe alan müşriklerin tarafında yer almıştı. Öldükten sonra yakınları onu rüyada görüp, halin nedir diye sorduklarına cevaben:
"Ateşler içerisinde yanıyorum. Ancak pazartesi günlerinde, parmağımdan çıkan soğuk su ile serinliyorum demiştir ki, Süveybenin müjdeliği olarak onu pazartesi günü azad etmenin karşılığını görmekte olduğu birçok siyer kitaplarında özellikle "Mevahibi Ledunniye'de" geçmektedir.
Süt Anaya Verilişi:
Asrımızda dahi, Arabistan'da yürürlükte olan bir göreneğe göre, şehirlerde yeni doğan çocuklar, o devirde çölün saf havasında beslenip büyütülmek üzere sütanalarma tevdi edilirdi.
Ta'if bölgesinde bulunan Havazin kabilesinden Halime, doğumdan birkaç gün sonra Mekke'ye uğradı ve onunla birlikte hadsiz hesapsız refah ve nimetler de geldiği için mes'uliyetini yüklenmekten asla pişman olmayacağı çocuğu beraberinde almak talihine erdi. Halime, çocuğu ilk defa emzirdiğinde, o sadece bir tek meme ile iktifa etti ve diğerini asla almadı; sanki bunu sütkardeşine bırakıyordu (Peygamberlerin müşterek hususiyeti, çocukluklarından itibaren hakkaniyetperver olmalarıdır). Takriben dört yıl kadar çölde kaldı, arada sırada annesini görmek üzere Mekke'ye geliyor, sütanne de bu arada ücret ve mükâfatını alıyordu.
O, bu arada sütannesi ile birlikte (Ukaz v.s.) bölgevî panayırları da görmüştü. Bir gün, büyük süt kız kardeşi Şeyma, kendisini kucağında taşıyordu. Herhalde canını çok acıtmış olacak ki tahrik olan çocuk, süt-kız kardeşinin omzunu şiddetle ısırdı; bunun izi orada silinmeksizin kalmıştır. Elli beş yıl kadar sonra, artık yaşlanmış olan Şeyma, bir Müslüman askerî birliğinin eline esir düştü. Hz. Peygamber'in huzuruna getirildiğinde, kendisinin süt-kız kardeşi olduğunu söyledi ve çocukluğundaki bu ısırmayı ona hatırlattı.
Gerçekten de Hz. Peygamber, bunu hatırlayarak pek tabiidir ki ona bir süt-kardeş muhabbet ve sevgisine yakışır şekilde muamele etti.
Mu'tad bakım ve emzirme devresi boyunca Halime, çocuğu yanında bir daha asla ayırmamak için bazı vesilelerle karşı karşıya kalmıştı. Bir gün çölde iken oğlu koşarak geldi ve bazı kimselerin bu Mekkeli kardeşin göğsünü yardıklarını haber verdi. Çılgına dönen ebeveyn, vak'anın olduğu yere koştular. Hz. Muhammed, bir kaya üzerine oturmuş ve göğe doğru bakar vaziyetteydi. Sordukları vakit O, "bu yabancı kimselerin göğsünü yardıklarını, kalbini dışarı çıkardıklarını ve şeytani kısımdır diyerek siyah bir lekenin buradan çıkarılıp atıldığım ve kalbin yıkanarak tekrar göğse yerleştirildiğini ve sinenin tekrar kapatılmasını müteakip, o kimselerin uçup gittiklerini" ve ebeveyn geldiğinde " o kimselerin gökte uçuşup kaybolmalarım seyrettiğini" anlattı. Pek tabiidir ki bu vak'adan sonra, çocuğun annesine iade edilmesinin uygunluğuna kanaat getirmiş ve gördüklerinden dolayı endişe eden sütannesi Halime, ona bir zarar vermeden annesine teslim etti.
Dört yaşına kadar sütannesi Halime'nin yanında kalan Efendiler Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellem), daha sonra annesinin yanına döndü. Altı yaşında iken Âmine annemiz, O'nu hem babası Abdullah'ın mezarını ziyaret etmek, hem de akrabalarıyla tanıştırmak için Medine'ye götürdü. Âmine annemiz, dönüşte hastalanıp Ebva denilen yerde vefat etti ve orada toprağa verildi. Yolculuk boyunca yanlarında olan Ümmü Eymen, Efendimizi (sallallahu aleyhi ve sellem) Mekke'ye ulaştırdı ve dedesine teslim etti.
Altı yaşından sekiz yaşma kadar, dedesi Abdulmut-talib'in yanında kalan Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), o da ölünce dedesinin vasiyeti üzerine amcası Ebu Talib'in evine taşındı. Ebu Talib ve hanımı Patıma, O'na çok iyi baktılar ve O'nu öz çocukları gibi sevdiler.
On üç yaşmdan itibaren amcaları ile birlikte tica¬retle ilgilenmeye başladı. Bu alanda doğruluğu ve dürüstlüğü ile tanındı. Yirmi yaşlarına geldiğinde, Mekke'de üstün ahlakı ve güvenilirliği ile bilinir ve Muhammedü'l Emin diye anılır olmuştu.
Peygamberimizin Hatice ile Evliliği
Yirmi beş yaşına geldiğinde, Kureyş'in en asil ve zengin kadını olan Hazreti Hatice validemizle evlendi. Hazreti Hatice'nin Efendimizle (sallallahu aleyhi ve sellem) evlenmeyi istemesinin sebebi, O’nda gelmesi beklenen son peygambere ait işaretleri görmesi idi. Bu kutlu ailenin ikisi erkek, dördü kız olmak üzere altı çocukları oldu. Efendimizin (sallalahu aleyhi ve sellem) oğulları Kasım ve Abdullah, peygamberlik gelmeden önce küçük yaşta Mekke’de vefat etti. Kızları Zeynep, Rukiyye, Ümmü Gülsüm ve Fatıma büyüyüp evlendiler. Zeynep, Rukiyye, ve Ümmü Gülsüm Peygamberimizden önce vefat etti.
Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) pak nesli, Hazrite Ali ile evlenen Hazreti Fatımadan devam etti. SON