Rebiûl Evvel ayı Efendimiz (A.)’ın dünyayı şereflendirdiği ay olması dolayısı ile köşemizi efendimizle ilgili bölüme ayırdık.
Miladi 20 Nisana tesadüf eden 12 Rabiulevvel ayı pa¬zartesi günü dünyaya gelen Efendimiz (as) için Diyanet İşleri Başkanlığımız 'Kutlu doğum haftası adıyla efendimizi tanıma ve tanıtma programlan düzenleyerek güzel bir çığır açmıştır. Buna katkı olması için bu bölümde Efendimizin (as) kısaca hayatını anlatmaya yer verdik.
Allah (c.c), kendisine kulluk etmek için yarattığı kullarına, kulluğun nasıl yapılacağını öğreten kitaplar ve bunu insanlara anlatacak ve örnek olacak peygamberleri göndermiştir.
Peygamberler, insanlardan farklı olarak “sıdk; her hususta doğrudurlar, emanet; her türlü hususlarda kendileri itimada haizdirler, fetanet; son derece akıllı, zeki ve ileri görüşlüdürler, ismet; gizli ve açık her türlü günahlardan masumdurlar, tebliğ; emrolundukları şeriat hükümlerini ümmetlerine olduğu gibi bildirmek gibi özelliklerle yaratılmışlardır.
Gönderilen kitaplara ve peygamberlere imanın, Allah'a iman olarak kabul edildiği Kur'an'ın birçok ayetlerinde bildirilmiştir. Nitekim; “Kim Rasulullah'a itaat ederse Allah'a itaat etmiştir." (Nisa; 80), "O'nu seven Allah'ı sevmiştir." (Al-i İmran; 31)
Mü'min olmak için sadece "La ilahe illallah" demek yeterli değildir. "Muhammedun Rasulullah" demedikçe.
Yine Hz. Peygamber (a.s)'in (din konusunda) kendisine vahyolunanın dışında kafasından bir şey söylemez. (Necm; 3-4) buyrulmaktadır. Bundan dolayıdır ki "O, size neyi yapın derse onu tereddütsüz yapın. Hangi şeyden sakındırmışsa ondan da kaçınınız." (Haşr; 7) buyrulmuştur. Doyayısıyla onun yolu sırat-ı müstakim yoludur yani Allah'a giden yoldur.
İşte böyle bir Peygamber-i Zîşan Efendimizin hayatını, yakinen tanımamızın lüzumuna inanarak bu konuyu ayrı bir bölümde ele aldık. İnşallah okurlarımızla birlikte O'nun şefaatine nail oluruz. Rabbim bunu hepimize nasip etsin, O'nun yolundan ayırmasın.
Hz. İsa'dan uzun yıllar sonrası şirk, küfür, isyan ve cehalet bataklığından insanları kurtaracak hidayetlerine vesile olacak, medeniyete götürecek, rahmet ve bereket peygamberine şiddetle ihtiyacın bulunduğu kısır bir devrede, geleceğini, semavi kitapların haber verdiği Kureyş kabilesi, Haşimi sülalesinden kainatın Sultanı Peygamber (s.a.v.) miladi 571 yılı 20 Nisan, kameri R.Evvel ayının 12. pazartesi günü Mekke'de dünyaya geldi. Babası Abdülmuttalib ile Fatıma'nın oğlu Abdullah; annesi ise Vehb ile Berre'nin kızı Âmine idi. Babası Abdullah, Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) doğumundan iki ay kadar önce vefat etmiş ve Medine'de toprağa verilmiştir. Peygamberimizin dedesi Abdülmuttalib, "Umarım ki O'nu gökte Hak, yerde halk övecektir." diyerek O'na Muhammed adını verdi.
Efendimizin hayatını üç bölümde ele aldık. Doğumundan (571), peygamberliğin gelişine kadar (610), peygamberliğinden hicrete kadar (622), hicretten vefatına kadar (632).
Doğumu esnasında dünyada meydana gelen fevkalade olaylar! Büyük bir insanın doğuşu hemen her zaman fevkalade hadiselerle yan yana düşer. İşte Efendimiz (s.a.v)'in doğumu da miladi 571 Nisanında idi ki; Mecusiler (Zerdüşt'ler) taptıkları ateşi mabetlerinde asla söndürmezlerdi. İlk yakıldığından itibaren, yüzlerce sene hiç sönmeden muhafaza edilen Medain'deki merkez tapınaktaki Ateş ise o gece sönmüştü. Bir zelzele sonucu, İran imparatorunun sarayındaki ondört kule yıkılmıştı ve daha birçok olaylar... Doğum sancıları başladığında annesi Hazreti Âmine, büyük bir ses duymuş ve bu sesten dolayı çok korkmuştu. Beyaz bir kuş gelip onun sırtını sıvazlayınca, artık korku ve keder duymamaya başladı. Kendisine beyaz bir kâse içinde sunulan şerbeti içer içmez de bedeni nurla doldu. Ve Âlemlerin Sultanı Hazreti Muhammed Aleyhisselam (sallallahu aleyhi ve selem) dünyaya şeref verdi.
Doğumu ile Dünya Nurla Doldu
Onun doğduğunu anlayan Âmine annemiz, kendini biraz kaldırıp kutlu oğluna baktığında, O'nun secdede olduğunu gördü. Dudakları kıpırdıyor ve bir şeyler söylüyordu. Doğum sırasında orada bulunanlardan Şifa Hatun yanına yaklaştığında O'nun, "Ümmeti! Ümmeti!" dediğini duydu. Şehadet parmağı da havadaydı. O'nun doğumuyla birlikte odanın içi aydınlanıvermiş ve bütün dünya nurla dolmuştu. Sanki gökteki yıldızlar salkım salkım uzan- mış ve üzerine dökülecek gibi olmuştu. Birde baktı ki aniden birtakım uzun boylu hanımların etrafını çevirdiğini gördü. Sorması üzerine, bunlardan biri şöyle dedi: "Ben Firavun'un zevcesi Asiye'yim" (Nil Nehrine bir sandık içinde salındıktan sonra Hz. Musa'nın hayatını kurtaran hanım). Diğeri Hz. İsa'nın annesi Meryem'di. Ötekiler ise Cennet Hurilerindendi. (Yeni bir peygamberlik, yeni bir risâlet başlarken, evvelce aynı vazifeyi görmüş olanların yeni seçileni istikbal etmesi, karşılaması gerekirdi. Muhakkak ki Musa ve İsa, çocuk dünyaya getirmekte iken bir hanımın yanına varamayacaklarından, onları temsil etmek üzere Asiye ve Meryem gelmişlerdi). Nihayet Melekler Amine'nin vücudunu, onu saygısız bakışlardan muhafaza etmek üzere kanatlarıyla örtmüşler ve az sonrada çocuk dünyaya gelmişti. Sünnetli idi ve secde vaziyetinde yerde duruyordu. İşaret parmağını, Allanın Birliği inancına şehadet etmek üzere kalkık tutuyordu. Ak bir bulut kendisini sardı ve bir müddet onu içinde gizledi.
(DEVAMI YARIN)