“Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi ve Ailenin Korunması” Söyleşisi Düzenlendi
Türkiye’de Bir Yılda 303 Kadın Cinayeti İşlendi
Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Kadın ve Aile Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından “Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi ve Ailenin Korunması” temalı söyleşi programı düzenlendi.
Hukuk Fakültesi Konferans Salonunda düzenlenen söyleşiye; Hukuk Fakültesi Dekan Yardımcıları Doç. Dr. Mehmet Aykanat ve Dr. Öğretim Üyesi Hakan Kaşka ile birlikte akademisyenler ve öğrenciler katıldı. Kadın ve Aile Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdür Yardımcısı Dr. Öğretim Üyesi Mürşide Şimşek programın moderatörlüğünü yaparken Fen Edebiyat Fakültesi (FEF) Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Ayhan Koyuncu, Fen Edebiyat Fakültesi (FEF) Dr. Öğretim Üyesi Meryem Şahin, Eğitim Fakültesi Dr. Öğretim Üyesi Mücahit Gültekin konuşmacı olarak yer aldı.
“İNSAN KÜÇÜK EVRENDİR”
Programın açış konuşmasını yapan Hukuk Fakültesi Dekan Yardımcısı Dr. Öğretim Üyesi̇ Hakan Kaşka, kamuoyunun gündemine oturan toplumsal olaylarda herkesin bakış açısının farklı olabileceğini belirtti. Kaşka, “İnsan küçük evrendir. Yetiştiği sosyal çevre, eğitimi, kültürü, aldığı terbiye meselelere bakış açısını onun açısından subjektif kılar, farklı yaklaşır. Önemli olan bu tür olaylarda bilimin ne söylediğidir. Sadece hukuk alanının değil diğer bilimlerin de konuya nasıl yaklaştığına bakmak gerekiyor” dedi.
TÜRKİYE’DE BİR YILDA 303 KADIN CİNAYETİ
Söyleşinin moderatörlüğünü yapan Kadın ve Aile Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdür Yardımcısı Dr. Öğretim Üyesi Mürşide Şimşek, kadına şiddetin tüm dünya için sorun teşkil ettiğini vurguladı. Şimşek, kadına şiddeti veriler ile aktararak, “Küresel Araştırmacı Gazetecileri verilerine göre Amerika’da günlük ortalama 3 kadın cinayeti gerçekleşiyor. İngiltere’de 3 günde 1 kadın öldürüyor. Türkiye’de ise 2023 yılı sonuna kadar 303 kadın cinayetinin gerçekleştiğini görüyoruz” diye konuştu.
“SOSYOLOJİK AÇIDAN EN SAĞLIKLI EVLİLİK BURUN KIVIRILAN GÖRÜCÜ USULÜDÜR”
Söyleşide konuşmacı olarak yer alan Doç. Dr. Ahmet Ayhan Koyuncu ise şiddet uygulamadan sorunların nasıl çözülebileceği üzerine düşüncelerini şöyle ifade etti:
“Şiddet insanlığın başlangıcından itibaren var olan bir olgu. Bunu tamamen ortadan kaldırmak mümkün değil ama azaltabilmek, sıfıra en yakın noktaya getirebilmek gerekiyor. Aile içi şiddet meselesini çözmenin aracı olarak iletişim ve çatışma yönetimi meselesi üzerine konuşmak gerekir. Öncelikle çiftlerin birbirlerini tanımaları ve birbirlerinden ne beklediklerini bilmeleri gerekiyor. Beklentilerimiz bazen tutarsız oluyor. Karşı tarafa bakarken ben bu insanı çekebilir miyim diye bakmak gerekiyor. Sosyolojik açıdan en sağlıklı evlilik bugün burun kıvrılan görücü usulü evliliktir. Çünkü kimsenin öldüm bittim diyecek bir aşk durumu yok herkes kendini açık bir şekilde ortaya koyuyor. Dolayısıyla önce birbirimizi tanımalı ve dürüst olmalıyız.”
İlişkilerde iletişiminin önemine dikkat çeken Koyuncu, “Odaklanmamız gereken mesele sorunu nasıl çözebiliriz olmalıdır. Evliliğimin ilk yılında haklı haksız meselesini konuşmanın önemli olmadığını düşünüyorum. Sorunu ortaya koyup nasıl çözülebileceğini konuşmanın daha faydalı olabileceğini düşünüyorum. Bu sayede şiddetin önemli ölçüde azalabileceğini düşünüyorum” dedi.
“AİLENİN KORUNMASI KADININ KORUNMASIDIR”
Dr. Öğretim Üyesi Meryem Şahin ise insanın şiddet uygulama nedenlerinin üzerine literatürde verilen yanıtları hakkında konuştu. Şahin, “Kişide biyolojik düzeyde şiddet uygulamasına yönelik olarak bazı yatkınlıklar olabilir. Ya da bazı hormonların normalin üzerinde veya altında olması şiddet uygulama noktasında tetikleyici olabilir. Bu da erkeklerin daha fazla şiddet uygulamalarının testosteron hormonuyla ilişkili olduğuna biyolojik bakış açısında verilen yanıtıdır” dedi. Şahin, şiddetin sadece tekil biyolojik etkenlerle ya da tekil akli mekanizmaların yetersizliğiyle ortaya çıkmadığını, hepsinin birbirini tetiklemesiyle var olduğunu belirterek, “Aile içinde model alarak öğrenme durumu, ailenin ekonomik yetersizliği, statüsünün getirdiği ve dezavantajların ve stresin getirdiği durumlarda şiddet ortamı oluşuyor. Sosyal kontrol mekanizmalarının yetersizliği, toplumdaki normların değişim dönemlerinde yaşanması da şiddetin oluşmasında risk oluşturuyor” diye konuştu. Temelde daha sağlıklı aile ilişkileri olan bireylerin şiddet uygulama potansiyelinin daha düşük olduğu bilgisini kaydeden Şahin, “Benim baktığım noktada ailenin korunması kadının korunmasıdır. Birbirini destekleyen mekanizmalardır. Şiddetin olmadığı ailede kadın da korunmuş oluyor, çocuklar da korunmuş oluyor” ifadelerini kullandı.
“TÜRKİYE’DE 25 MİLYON SİLAH KAYDI BULUNUYOR”
Dr. Öğr. Üyesi Mücahit Gültekin ise yaptığı konuşmasında, kadına şiddetin üzerine çok fazla konuşulmasına rağmen çözüm bulunamadığına, konuşuldukça da sorunun arttığına dikkat çekti. Gültekin, “Biz mevzuyla ilgilenmiyor değiliz, mevzuyu konuşmuyor ya da mevzudan acı da çekmiyor değiliz, unutuyoruz. 20 yıl öncesinde de benzer olaylar yaşandı. Biz bunları konuştuk, tepki gösterdik ve olaylar devam etmeye yeniden başladı. Şiddet kavramı yerine zulüm kavramının kullanılması gerektiğini düşünüyorum” dedi. Gültekin, akademik makalelere göre Türkiye’de 2011 yılında 2 milyon bireysel silahlanma varken 2019 yılında ruhsatlı ve ruhsatsız 25 milyon silah kaydı bulunduğu bilgisini verdi. Gültekin, “İnsanlar kendilerini güvensiz ortamda hissediyor. Kendilerini hukukun, siyasi birimlerin, kurumların koruyamayacağını düşünüyor ki bellerine silah takıyorlar. İnsanlar kendilerine haksızlık yapıldığını, güvensiz ortamda olduklarını ve kendilerini koruyacak birilerinin olmadığını düşündüğünde bellerinde silah taşırlar” diye konuştu. Gültekin, “Sabır ve merhamet toplumunda yaşamıyoruz. Rekabet ve haz toplumumda yaşıyoruz. Bizim üzerimizi çevreleyen kültürel atmosfer var. Şiddet bizim için dozajı çok yüksek olursa konuşuluyor oluyor. Bir rüzgâr gibi şiddet hepimizin arasında dolaşıyor. Herkesin herkese şiddet uyguladığı bir mekanizmanın içerisindeyiz. Şiddetin daha rafine ve daha gülümseyerek yapılan tarafı da var. Biz empati toplumu değiliz. Empati denildiğinde daha çok kendimizin anlaşılmasını bekliyoruz. Karşımızdakinin ne düşündüğüne önem vermiyoruz” ifadelerini kullandı.
Söyleşi, soru cevap bölümünün ardından sona erdi.
ELİF KELEM